07.03.2017 Views

Martin Heidegger - Varlık Ve Zaman

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Bulunuşun her iki hali, yani korku ile havf, birincil olarak bir ol-<br />

dum-olasılık üzerine temellendiği halde, onların kendi husule gelme<br />

minvalleri ihtimam-göstermekliğin bütünü içindeki çıkış yerleri bakımından<br />

birbirinden farklıdır. Zira havf, kapalılığı-açma-kararlılığmın<br />

istikbalinden, korku ise [345] kaybedilmiş huzurundan neşet etmekte,<br />

korkudan korkakça korkarak büsbütün korkuya kapılmaktadır.<br />

Peki ama, haletiruhiyelerin zamansal olduğunu söyleyen bu tezimiz,<br />

analiz etmek üzere seçmiş olduğumuz fenomenler için mi sadece<br />

geçerlidir acaba? “Renksiz gündelik hayata” egemen olan o meşum<br />

duygusuzluğun nasıl olur da bir zamansal anlamı olabilir mesela? Öte<br />

yandan umut, sevinç, heyecan, neşe gibi haletiruhiye ve duyguların<br />

zamansallığı da söz konusu mudur? Sadece korku ile havfın bir ol-<br />

dum-olasılık üzerine eksistensiyal bakımdan temellenmiş olmadıklarını,<br />

başka haletiruhiyelerin de böyle olduklarını bıkkınlık, üzüntü,<br />

melankoli, umutsuzluk gibi fenomenleri sadece dile getirmekle bile<br />

göstermiş oluruz. Ama bunların yorumunu yapabilmek için, Dasein'm<br />

eksistensiyal analitiği tam manasıyla çalışılmış olmalı ve onlar hak-<br />

kındaki yorumlar bu temel üzerine oturtulmalıdır. Fakat tümüyle istikbal<br />

üzerine temellenmiş gibi gözüken umut gibisinden bir fenomen<br />

bile, korku fenomenini analiz ettiğimiz gibi analiz edilmelidir. Korku<br />

bir malum futurum'la irtibatlıdır. Oysa umut, bundan farklı olarak bir<br />

bonum füturum ’un beklentisi içinde olmakla karakterize edilmektedir.<br />

Fakat bu fenomenin yapısı bakımından önemli olan, umudun kendini<br />

neye raptettiği, yani onun “müstakbel” karakteri değil, bizatihi<br />

umut etmenin eksistensiyal anlamıdır. Umut etmenin haletiruhiye karakteri<br />

de, birincil olarak kendim-için-umut-etmek üzerine kuruludur.<br />

Umut eden, bir bakıma kendini de doğrudan umudun içine katmakta<br />

ve böylelikle kendini umut ettiğiyle yüz yüze getirmektedir. Oysa<br />

böyle bir şey, kendini-kazanmış-olmayı varsaymaktadır. Bizi ezen tedirginlik<br />

karşısında umudun bizi hafifletiyor olması, sadece şu demektir:<br />

bu bulunuş da aslında oîdum-olasılık hali içinde sırtladığımız<br />

yükle ilintilidir. Ümitli ya da umut ettirici bir haletiruhiye, ontolojik<br />

bakımdan sadece Dasein’ın kendi fırlatılmışlık zeminine ekstatik-za-<br />

mansal biçimde irtibatlanmış olmasıyla mümkündür.<br />

Hiçbir şeye bağlı kalmayan, hiçbir şeye meyletmeyen, gün ne getirirse<br />

ona kendini teslim eden, ama yine de bir şekilde herşeyi üstlenen<br />

o kayıtsızlığın meşum duygusuzluğunu bize, en yakındakilerle ilgilenmek<br />

üzerine kurulu hergünkü haletiruhiyemizin doğurduğu<br />

unutmanın kudreti en çarpıcı biçim de göstermektedir. Herşeyi “olduğu<br />

366

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!