07.03.2017 Views

Martin Heidegger - Varlık Ve Zaman

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

leneksel alelade zaman anlayışını cihet almayı sürdürmektedir. Sonuç<br />

olarak Kant, “transendental zaman belirlenimi” fenomenini kendi öz<br />

yapısı ve işlevi içinde çalışabilme imkanından yoksun kalmıştır. Geleneğin<br />

bu ikili etkisi yüzünden, zaman ile "ben düşünüyorum” arasındaki<br />

asıl rabıta tamamıyla karanlıkta kalmakta ve bir mesele haline bile<br />

getirilememektedir.<br />

Descartes’m ontolojik pozisyonunu devralan Kant, yine Descartes’ta<br />

görülen özsel bir ihmale düşmektedir: O da Dasein’m ontolojisini sunamamaktadır.<br />

Söz konusu ihmal, Descartes düşüncesinin özünde bulunan<br />

bir eğilimin uzantısıdır. Zira Descartes, “cogito sum” diyerek felsefeye<br />

yeni ve sağlam bir zemin sağlamak niyetindedir. Fakat onun, bu<br />

"radikal” yeniden başlangıçta belirlemeksizin bıraktığı şey, res cogi-<br />

tans’m varlık minvali, daha doğrusu “sum ”un varlık anlamıdır. O halde,<br />

ontoloji tarihine bozumsal biçimde geri gitme yolu üzerindeki ikinci<br />

durak, “cogito sum”un açıkça dile gelmeyen ontolojik temellerinin çalışılması<br />

olacaktır. Yapacağımız yorum sonucunda şunlar kanıtlanmış<br />

olacaktır: Descartes varlık sorusunu ihmal etmek durumundaydı. Ayrıca<br />

Descartes, mutlak olarak cogito’dan “şüphe edilemezliği” savunarak<br />

söz konusu varolanın varlık anlamına ilişkin soruyu sormaktan bağışık<br />

olduğunu da düşünmüştür.<br />

Descartes sadece böyle bir ihmalle (ve böylece de res cogitans sive<br />

mens sive animus’un ontolojik açıdan tamamıyla belirlenimsiz olmasıyla)<br />

sınırlı kalmamıştır. Descartes, “Meditationes” başlıklı yapıtındaki fundamental<br />

etütlerini, fundamentum inconcussum olarak tayin ettiği varolan<br />

üzerine Ortaçağ ontolojisini tatbik etmek suretiyle yürütmüştür. Burada,<br />

res cogitans ontolojik açıdan ens diye belirlenmiştir. Oysa Ortaçağ ontolojisi<br />

bakımından ens’in varlık anlamı, ens creatum olarak sabitlenmiş<br />

bulunmaktadır. Ens infinitum olan Tanrı, ens increatum'dur. En geniş anlamda,<br />

bir şeylerin vücuda getirilmişliği demek olan yaratılmışlık ise, Es-<br />

kiçağ’m varlık kavramının özsel bir yapı momentidir zaten. Dolayısıyla<br />

felsefenin sözde yeniden başlangıcının [25j, uğursuz bir önyargının yeniden<br />

gövermesinden başka bir şey olmadığı ortaya çıkmaktadır. Ne yazık<br />

ki, bu önyargı üzerine bina edilen daha sonraki felsefeler, “zihin”in<br />

tematik ontolojik analizini varlık sorusunun rehberliğinde yürütme ve<br />

buna koşut olarak da devralman Eskiçağ ontolojisiyle eleştirel bir hesaplaşmaya<br />

girişme işini ihmal etmişlerdir.<br />

Ortaçağ’ı bilen herkes, Descartes’m Ortaçağ Skolastik düşüncesine<br />

“bağımlı” kaldığını ve onun terminolojisini kullandığım hemen görecektir.<br />

Oysa bu “keşfimiz” felsefi açıdan bize hiçbir şey katmaz, eğer Orta­<br />

25

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!