22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

sı umulur. Bunların işi, Allahü teâlânın irâdesine kalmış olup, isterse afv eder, isterse,<br />

günâhları kadar azâb ederek, sonra Cehennemden çıkarır. Cehennemde ebedî<br />

kalmak, islâm dîninin bildirdiği doğru i’tikâdı olmayanlar, ya’nî, Muhammed<br />

aleyhisselâmın bildirdiği islâm dîninden olan şeylere inanmıyanlar içindir. Bu<br />

i’tikâdı olup da, ameli olmıyanlar, ya’nî kalb ile beden ahkâmını yerine getirmiyenler,<br />

Cehenneme girseler bile, sonsuz kalmıyacaklardır.<br />

İ’tikâd edilecek şeyler, dînin esâsı, müslimânlığın zarûrî, lâzım temeli olduğundan,<br />

bunları bildirmek ve öğrenmek herkese lâzımdır. [Bunları öğrenmek, her insanın<br />

birinci vazîfesidir. Îmân ve ahkâm bilgilerini öğrenmiyen ve çocuklarına öğretmiyen,<br />

insanlık vazîfesini yapmamış olur. Bunları öğrenmek herkesin hakkıdır.<br />

İnsan haklarının birincisidir.]<br />

Ahkâmı, ya’nî emrleri ve yasakları yerine getirmek, temel olmayıp, uzun ve geniş<br />

de olduğundan, bunları fıkh [ve ahlâk] kitâblarına bırakarak, yalnız pek lâzım<br />

olanları bildirilecekdir, inşâallahü teâlâ.<br />

[Îmân ve i’tikâd aynıdır. Bunları anlatan geniş ve derin ilme (İlm-i kelâm) denir.<br />

Kelâm ilmi âlimleri, çok büyük insanlardır ve kelâm kitâbları pek çokdur. Bu kitâblara,<br />

(Akâid kitâbı) da denir. Amel edilecek, ya’nî kalb ile ve beden ile yapılacak<br />

ve sakınılacak şeylere, (Ahkâm-ı islâmiyye) veyâ sâdece (İslâmiyyet) deriz. Beden<br />

ile yapılacak ahkâm-ı islâmiyyeyi bildiren ilme (İlm-i fıkh) denir. Dört mezhebin kelâm<br />

kitâbları aynı olup, fıkh kitâbları başka başkadır. Halk için, ya’nî tahsîli olmayanlar<br />

için yazılmış olan ve herkesin bilmesi, inanması ve yapması gereken kelâm<br />

(ya’nî îmân) ve ahlâk ve fıkh bilgilerini kısaca ve açıkca anlatan kitâblara (İlm-i hâl)<br />

kitâbları denir. Dînini bilen ve seven ve kayıran mubârek insanların ilm-i hâl kitâblarını<br />

alıp, çoluğuna ve çocuğuna öğretmek, her müslimânın birinci vazîfesidir.<br />

Kendilerine din adamı ismini ve süsünü veren câhil ve sapık kimselerin sözlerinden<br />

ve yazılarından din öğrenmeğe kalkışmak, kendini Cehenneme atmakdır].<br />

İ’TİKÂD EDİLMESİ ÇOK LÂZIM OLANLAR: Allahü teâlâ zâtı ile vardır.<br />

Varlığı kendi kendiyledir. Şimdi var olduğu gibi, hep var idi ve hep var olacakdır.<br />

Varlığının önünde ve sonunda yokluk olamaz. Çünki, Onun varlığı lâzımdır.<br />

Ya’nî (Vâcib-ül vücûd)dur. O makâmda, yokluk olamaz. Allahü teâlânın varlığı<br />

ilmî ve aklî yollar ile anlaşılır. İlmî yola (Limmî yol)da denir. Bu iki yol ile anlamak,<br />

(Es-se’âdet-ül ebediyye) kitâbının sonundaki risâlede isbât edilmekdedir. Allahü<br />

teâlâ birdir. Ya’nî şerîki, benzeri yokdur. Vâcib-ül vücûd olmakda ve ülûhiyyetde<br />

ve ibâdet olunmağa hakkı olmakda ortağı yokdur. Ortağı olmak için, Allahü<br />

teâlânın kâfî olmaması, müstekıl olmaması lâzımdır. Bunlar ise kusûrdur, noksanlıkdır.<br />

Vücûb ve ulûhiyyet için noksanlık olamaz. O kâfîdir, müstekıldir. Ya’nî<br />

kendi kendinedir. O hâlde şerîke, ortağa lüzûm yokdur. Şerîkin, ortağın lüzûmlu<br />

olması ise, bir kusûrdur ve vücûba ve ulûhiyyete yakışmaz. Görülüyor ki, şerîki olduğunu<br />

düşünmek, ortaklardan her birinin noksan olacağını gösteriyor. Ya’nî<br />

şerîk bulunmasını düşünmek, şerîk bulunamıyacağını meydâna çıkarıyor. Demek<br />

ki, Allahü teâlânın şerîki yokdur. Ya’nî birdir.<br />

Allahü teâlânın kâmil, noksan olmıyan sıfatları vardır. Bunlara (Ülûhiyyet sıfatları)<br />

denir. Bunlar, hayât [diri olmak], ilm [bilmek], sem’ [işitmek], basar [görmek],<br />

kudret [gücü yetmek], irâde [istemek], kelâm [söylemek] ve tekvîn [yaratmak]dır.<br />

Bu sekiz sıfata, (Sıfât-ı sübûtiyye) ve (Sıfât-ı hakîkiyye) denir. Bu sıfatları da kadîmdir.<br />

Ya’nî, sonradan olma değildir. Kendinden ayrı olarak, ayrıca vardır. Ehl-i<br />

sünnet âlimleri böyle bildirmekdedir. “Allahü teâlâ, onların çalışmalarını meşkûr<br />

eylesin!”. Ehl-i sünnetden başka, yetmişiki fırkadan hiçbiri, Allahü teâlânın ayrıca<br />

sıfatları olduğunu bilememişdir. Hattâ, Sôfiyye-i aliyyenin, ya’nî tesavvuf büyüklerinin<br />

sonradan gelenleri, Ehl-i sünnetden oldukları hâlde, bu sıfatlara, Zât-ı ilâhînin<br />

aynıdır diyerek yetmişiki fırkaya benzemişlerdir. Evet bunlar onlar gibi, sıfatları<br />

yok demiyor ise de, sözlerinin gelişinden sıfatları yok bildikleri anlaşılıyor.<br />

– 103 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!