22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

51 — İKİNCİ CİLD, 33. cü MEKTÛB<br />

Bu mektûb, Muhammed Sâlih-i Gülâbîye yazılmış olup, sevgilinin her işi sevileceği,<br />

hattâ sevgilinin eziyyetleri, iyiliklerinden dahâ tatlı olduğu ve (Hamd)in,<br />

(Şükr)den dahâ üstün olduğu bildirilmekdedir:<br />

Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdiği kullarına selâm olsun!<br />

Kıymetli kardeşim, mevlânâ Muhammed Sâlih! Biliniz ki, sevilen, sevenin gözünde,<br />

hattâ aslında, her zemân ve her hâlinde sevgilidir. İncitirse de sevilir. İyilik<br />

ederse de sevilir. Sevmek ni’meti ile şereflenenlerin, sevmenin tadını alanların<br />

çoğu, sevgilinin iyiliklerine kavuşunca, sevgileri artar. Yâhud incitmesinde de,<br />

iyiliğinde de, sevgileri değişmez. Hâlbuki, sevenler içinde pek azı vardır ki, sevgilinin<br />

incitmesi, sevgilerini artdırır. Bu en kıymetli ni’mete kavuşmak için, sevgiliye<br />

hüsn-i zan etmek, iyimsemek lâzımdır. Hattâ, sevgili, bıçağını, sevenin buğazına<br />

dayasa ve her uzvunu parça parça etse, seven, bunun kendi için hayrlı olduğunu<br />

bilmeli, bunu büyük iyilik ve se’âdet görmelidir. İşte, böyle hüsn-i zan ele geçerse,<br />

sevgilinin hiçbir hareketi çirkin gelmez ve (Muhabbet-i zâtiyye) ile şereflenir.<br />

Arada hiçbir sıfat, hiçbir nisbet, hiçbir i’tibâr [kayd, bir bakımdan] olmaksızın,<br />

yalnız Zât-ı ilâhiyyeyi [kendisini] sevmek, Habîb-i Rabbil’âlemîne “sallallahü teâlâ<br />

aleyhi ve sellem” mahsûsdur. Böyle sevmekle şereflenenlere, sevgilinin verdiği<br />

elemler, iyiliklerinden dahâ çok lezzet verir ve ferâhlandırır. Sanıyorum ki, bu<br />

makâm, Rızâ makâmından dahâ üstündür. Çünki, Rızâ makâmında olan, sevgilinin<br />

yapdığı elemi çirkin görmez. Bu makâmda ise, elemden lezzet almakdadır. Mahbûbun<br />

cefâsı artdıkca, sevenin ferâhı ve sevinci artmakdadır. Bu ikisi birbirine benzer<br />

mi? Sevgili, sevenin gözünde, belki aslında, her zemân ve her hâlde, sevgili olduğu<br />

için, sevenin gözünde, belki aslında mahbûb olur. Her zemân ve her hareketinde<br />

medhedilir, hamd olunur. Seven, onun elemini de, ni’metini de, hep medh e-<br />

der. Bunun için, sâdık olan âşıkların, (Elhamdülillahi Rabbil’âlemîn alâ küll-i<br />

hâl) demeleri doğru olur. Sıkıntılı ve neş’eli zemânlarında hep hamd eden, hâmidlerden<br />

olur. Hamd etmenin, şükr etmekden dahâ kıymetli olmasının sebebi belki<br />

de budur. Çünki, şükr etmekde, sevgilinin ni’metleri göz önündedir ki, sıfatlarından,<br />

hattâ işlerinden meydâna gelmekdedir. Hamd ederken ise, sevgilinin hüsn-i<br />

cemâli, ya’nî kendisi göz önündedir. Ya’nî zâtı da, sıfatları da, işleri de, ni’metleri<br />

de, elem vermesi de, hep sevilmekde, medh olunmakdadır. Çünki, Allahü teâlânın<br />

verdiği elemler, ni’metleri gibi güzeldir. Görülüyor ki, hamd, senâ etmenin, övmenin<br />

en üstün şeklidir ve hüsn-i cemâli, en toplu olarak göstermekdedir. Sevinç<br />

hâlinde de, sıkıntı hâlinde de hamd edilmekdedir. Şükr ise, ni’met zemânlarında<br />

olup, devâmlı değildir. Ni’met kalmayınca, ihsân bitince, şükr de kalmaz.<br />

Süâl: Ba’zı mektûblarda, rızâ derecesinin, sevmekden ve sevgi derecesinden üstün<br />

olduğunu bildirmişdiniz. Şimdi ise, sevmek makâmının rızâ derecesinden üstün<br />

olduğunu söyliyorsunuz. Bu iki söz arasını bulmak nasıl olur?<br />

Cevâb: Şimdi bildirdiğimiz muhabbet makâmı, o mektûblarda, yazmış olduğumuz<br />

muhabbet makâmından başkadır. O sevgide, az da olsa, çok da olsa, başka bağlılıklar<br />

ve görüşler de vardır. O sevgiye de, her ne kadar, muhabbet-i zâtiyye diyorlar<br />

ve yalnız kendisini sevmekdir biliyorlar ise de, yalnız zâta, kendine sevgi değildir.<br />

Çünki, o sevgi makâmında bulunan bağlılıklardan başka şeyleri de görmekden<br />

kurtulamıyor. Bu makâmda ise, hiçbir bağlılık, hiçbir başka görüş yokdur. Ba’zı<br />

mektûblarda, Rızâ makâmının üstünde, ancak, Peygamberlerin sonuncusuna<br />

“aleyhi ve aleyhim ve alâ âli küllinissalâtü vesselâm” yol vardır. Başka kimse buradan<br />

ileri geçemez demişdik. Herşeyin doğrusunu, özünü, Allahü sübhânehu<br />

bilir.<br />

Şunu bilmelidir ki, herhangi birşeyin, zâhire [nefse, bedene] çirkin gelmesi, bâtının,<br />

kalbin beğenmemesi demek olmaz. Görünüşde acı olması hakîkatde tatlı ol-<br />

– 716 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!