22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

makdadır. Sôfiyye-i aliyye büyükleri, tefsîr diye birşey yazmamışdır. Te’vîl diyerek<br />

yazmışlardır. Bunların sâf zihnlerine gelen ilhâmlar, Allahü teâlânın dilediği<br />

bilgiler olabilir denilmişdir. Bunların sözleri, vicdâna bağlı şeylerdir. Bunlara<br />

inanmak, vicdân sâhiblerinin vicdânlarına bırakılır. Başkaları için sened olamaz.<br />

Ya’nî, îmân olunacak şeyleri isbât etmezler ve amel ve ibâdetleri gösteremezler.<br />

Onların hâlini, onları tanıyanlar anlar ve onların yüksek derecelerine erişenler bilir.<br />

Şevkânî gibi kimseler, bu derecelerden çok uzakdır. Şevkânînin sözü bunlara<br />

karşı sened olamaz. (Onlarda, bâtınî tefsîrler çokdur) diyorsunuz. Bâtın demekle,<br />

bâtıniyye mezhebi söylenmek isteniliyorsa, bu mezhebdekiler, zâten yoldan çıkmışdır.<br />

Eğer bâtın âlimlerini demek istiyorlarsa, bu sözü, söyliyenin yüzüne çarpmak<br />

lâzımdır.<br />

[Şihristânînin (Milel-nihâl) kitâbı, Mısr, Hind ve Londrada arabca basdırılmış,<br />

latince, ingilizce ve başka dillere çevrilmişdir. Türkçeye, Nûh bin Mustafâ “rahmetullahi<br />

teâlâ aleyh” tarafından çevrilmiş olup, kırküçüncü sahîfesinde diyor ki:<br />

(Şî’î mezhebi yirmi fırkadır. Onsekizinci fırkası, İsmâ’ilî fırkasıdır. Bu fırkaya, Bâtiniyye<br />

de denir. Çünki, bunlar, Kur’ân-ı kerîmin zâhirî, ya’nî anlaşılan ma’nâsı olduğu<br />

gibi, bâtınî, ya’nî gizli, iç ma’nâsı da vardır. Bâtınî ma’nâsı lâzımdır, zâhirî<br />

ma’nâsı lâzım değildir diyorlar. Bu ise küfr ve ilhâddır, ya’nî doğru yoldan sapmak,<br />

ayrılmakdır. Çünki, islâm âlimlerinin hiçbir sözüne inanmıyorlar). Bunlara (Şî’î)<br />

de denmez. Şî’îlerin şimdi Îrânda ve Hindistânda en çok bulunan fırkaları, (İmâmiyye)<br />

fırkasıdır. Bunlar, kendilerine (Ca’ferî) diyorlar. Ca’ferî kelimesi üzerinde,<br />

kitâbın sonundaki ism cedvelinde (Ca’fer-i Sâdık) isminde geniş bilgi vardır.<br />

Bugün, Şî’î denilince, imâmiyye fırkası anlaşılmakdadır].<br />

Mektûbunuzun bir yerinde, Şevkânînin (İbni Abbâs tefsîri, aslâ tefsîr değildir)<br />

dediğini yazıyorsunuz. İbni Abbâs tefsîri diye bir kitâb yokdur. Abdüllah ibni Abbâs<br />

“radıyallahü anhümâ”, kitâb yazmadı. Kendisi, Server-i âlemin “sallallahü aleyhi<br />

ve sellem” kıymetli sohbetlerine devâm etmiş ve Cebrâîl aleyhisselâmı görmüş<br />

ve Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân” arasında, en âlimlerinden biri olarak tanınmış<br />

olduğundan, hadîs-i şerîfler için olduğu gibi, ba’zı âyet-i kerîmeler için de beyânâtda<br />

bulunmuşdur. Tefsîr âlimlerimiz, bu yüksek beyânâtı alarak, tefsîrlerini<br />

süslemişlerdir. Bu tefsîrlerin ise, pek yüksek derecede olduğunu, islâm âlimleri, sözbirliği<br />

ile bildirmekdedir. Şevkânînin sözünü düzeltmek lâzımdır. Bunu düzeltmek<br />

için de, yüksek olan (Üsûl-i hadîs) ilminin ince kâ’idelerini bilmek lâzımdır. Şevkânînin<br />

bu derecelere erişmiş olması ise belli değildir. Çünki, o makâmlarda bulunsaydı,<br />

büyük âlimlerin üsûllerine uymıyan sözde bulunmazdı.<br />

Sa’lebî tefsîri, ya’nî (Keşf-ü beyân) ismindeki tefsîr için de, yukarıdaki îzâhları<br />

gözönünde tutmalıdır. (Vâhidî tefsîri) de böyledir.<br />

Zemahşerî, mu’tezile mezhebinde idi. Bunun için, (Keşşâf) tefsîrinde, murâd-ı<br />

ilâhîyi anlamakda, yine yukarıdaki îzâhat göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak,<br />

Zemahşerî, Kur’ân-ı azîm-üş-şânın mu’ciz olduğunu anlatmakda; esâs, sened olan<br />

belâgat ilminin âlimlerinin en yüksek derecesinde olduğundan, Ehl-i sünnetin<br />

tefsîr âlimleri, Kur’ân-ı kerîmin belâgatini anlatan kısmları, onun tefsîrinden almışlardır.<br />

Kâdî Beydâvî ise, “beyyedallahü vecheh” [Allahü teâlâ onun yüzünü nûrlandırsın<br />

demekdir] ismine ve düâsına yakışacak kadar yüksekdir. Müfessirlerin baş tâcıdır.<br />

Tefsîr ilminde, en büyük makâma yükselmişdir. Her meslekde seneddir. Her<br />

mezhebde önderdir. Her düşüncede rehberdir. Her fende mâhir, her üsûlde bürhân,<br />

önceki ve sonraki âlimlere göre sağlam, kuvvetli ve yüksek tanınmışdır.<br />

Böyle derin bir âlimin tefsîrinde mevdû’ hadîs var demek, büyük bir cesâretdir. Dinde<br />

derin bir uçurum açmakdır. Böyle sözleri söyliyenin dili, inananın kalbi, dinliyenin<br />

kulakları tutuşsa yeridir. Acabâ, bu büyük ilm sâhibi, mevdû’ hadîsleri sahîhlerinden<br />

ayıramaz mı idi? Evet diyenlere ne demelidir? Yoksa, hadîs uydura-<br />

– 416 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!