22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Sâlikin hakîkati, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hakîkati ile birleşir<br />

sözünü açıklıyalım: (Hakîkat-i Muhammedî) “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm”,<br />

bütün hakîkatleri kendinde toplamakdadır. Bunun için, bu hakîkate (Hakîkat-ül-hakâik)<br />

de denir. Başkalarının hakîkatleri bu hakîkatin parçaları gibidirler.<br />

Muhammedî-meşreb olan sâlikin hakîkati, o hakîkatin bir parçasıdır ve onun<br />

özelliğindedir. Muhammed-il-meşreb olmıyan sâlikin hakîkati de, o hakîkatin<br />

bir parçası ise de, onun özelliği başkadır. Böyle sâlik, urûc ederken, yükselirken,<br />

hakîkati eğer hakîkat-i Muhammedî ile birleşirse, önce aynı özellikde olan bir Peygamberin<br />

hakîkati ile birleşir. O Peygamberin kemâlâtına ortak olur. Fekat, tekrâr<br />

bildirelim ki, bu ortaklık hizmetcinin hizmet olunana olan ortaklığı gibidir. Sâlik,<br />

Resûlullaha tam uyarsa, belki de yalnız Allahü teâlânın ihsânı ile, bunun hakîkatinde<br />

Resûlullahın hakîkatine karşı sevgi hâsıl olur. Onunla birleşmek ister,<br />

iki hakîkat birleşir. İki hakîkat arasındaki sevgi, Allahü teâlânın ihsânı ile, bu fakîrde<br />

hâsıl olmuşdu. Bu sevgi kapladığı zemân, (Allahü teâlâyı Muhammed aleyhisselâmın<br />

Rabbi olduğu için seviyorum) demişdim. Meyân şeyh Tâc ve başkaları,<br />

benim bu sözüme şaşırmışlardı. Sizin de, bunu hâtırlayacağınızı sanıyorum. Böyle<br />

fazla sevgi hâsıl olmadıkca, iki hakîkat birleşemez. Bu, Allahü teâlânın öyle bir<br />

ni’metidir ki, dilediğine ihsân eder. Allahü teâlâ, pek çok ihsân sâhibidir.<br />

Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, sâliklere feyz gelmesine vâsıta<br />

olmasını açıklıyorum. İyi dinleyiniz! (Cezbe) yolunda, Allahü teâlâ çekdiği<br />

için ve tâlibe çok ihsânda bulunduğu için, vesîleye, vâsıtaya lüzûm yokdur. (Sülûk)<br />

yolunda ise, tâlib ilerlemeğe çalışdığından, vâsıta lâzımdır. Cezbe yolunda vâsıta<br />

lâzım değil ise de, cezbenin temâm olması için sülûk lâzımdır. Sülûk, tevbe ve zühd<br />

ve başka belli şeyleri yapmağa çalışmakdır. Ya’nî islâmiyyete uymakdır. Sülûksüz<br />

olan cezbe, temâm olmaz, noksân kalır. Hind kâfirlerinden ve mülhidlerden, sapıklardan,<br />

cezbesi olan çoklarını gördüm. Fekat, bunlar, islâmiyyetin sâhibine uymadıkları<br />

için cezbeleri noksân ve bozukdur. Cezbeleri bir görünüşden ileri gidememişdir.<br />

Süâl: Cezbeye kavuşmak için, hiç olmazsa biraz seçilmiş ve sevilmiş olmak lâzımdır.<br />

Allahü teâlânın düşmanı olan kâfirlerde nasıl oluyor da cezbe bulunuyor?<br />

Cevâb: Kâfirlerden bir kısmının hakîkatlerinde biraz muhabbet bulunabilir. Bu<br />

yoldan, kendilerine cezbe hâsıl olabilir. Fekat, islâmiyyetin sâhibine “sallallahü teâlâ<br />

aleyhi ve sellem” uymadıkları için bu cezbelerinin sonu gelmez. Ellerinden kaçırırlar.<br />

Bu cezbeleri, onlar için huccet olacak, bu yoldan da sorguya çekileceklerdir.<br />

Cehl ve inâd ile bunu elden kaçırdıkları için, suçlanacaklardır. Allahü teâlâ,<br />

hiçbir kuluna zulm etmez. Onlar kendilerine zulm ediyorlar. Cezbe yolunda sülûk<br />

ederek, ya’nî islâmiyyetin sâhibine uymağa çalışarak kavuşanlar, arada vâsıta ve<br />

perde olmadan kavuşurlar. (Yerin dibine bir ip uzatsaydınız, Allahü teâlâya kavuşurdunuz!)<br />

sözü bunu göstermekdedir ki, Allahü teâlâya çekilirseniz, en bilinmiyen<br />

makâmlara varırsanız, sizinle Allahü teâlâ arasında bir vâsıta, bir perde bulunmaz<br />

demekdir. Belki hâtırlıyacaksınız, üstâdımız Bâkî-billah hazretleri “kuddise<br />

sirruh”, (Ma’ıyyet, ya’nî Allahü teâlâ ile berâber olmak yolundan kavuşmak<br />

nasîb olursa, aracı, vâsıta olmaksızın kavuşulur. Terbiye yolu ile, ya’nî sülûk ile kavuşmakda,<br />

aracı, vâsıta lâzımdır) buyurmuşdu. Ma’ıyyet yolu, cezbe yollarından<br />

biridir. (Kişi, sevdiği ile berâberdir) hadîs-i şerîfi bu sözümüzü kuvvetlendirmekdedir.<br />

Çünki bir kimse, sevdiği ile berâber olunca, aradan vâsıta kalkar. Dikkat buyurunuz!<br />

Her zıllın, görüntünün, kendi aslı ile bağlılığı vardır. İkisi arasında hiçbirşey<br />

perde olmaz. Allahü teâlâ lutf ederek, zıl aslına doğru çekilirse ve islâmiyyetin<br />

sâhibine uymak ni’metine de kavuşursa, bu zıl aslına ulaşır. Bu ulaşmak, aralarında<br />

vâsıtasız, perdesiz olur. Bu asl, Allahü teâlânın ismlerinden bir ism olduğu<br />

için, ism ile ismin sâhibi arasında da bir perde yokdur. Zıl böylece, aslının aslına,<br />

ya’nî ismin sâhibine kavuşur. Demek ki, Allahü teâlânın zâtına, kendisine, bî-<br />

– 954 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!