22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

çok sevdiği için, Allahın sevdiğini de çok sever. Fekat, sevebilmek kolay birşey değildir.<br />

Nefsin sevdiklerini, kalbin sevdiği hakîkî güzellikler sanarak aldananlar çok<br />

olmuş, felâkete sürüklenmişlerdir.<br />

Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için çalışana (Sâlih) denir. Bu sevgiye kavuşmuş<br />

olana (Ârif) veyâ (Velî) denir. Başkalarının da kavuşmalarına vâsıta olana<br />

(Vesîle) ve (Mürşid), bunların üçüne de (Sâdık) denir. Allahü teâlâ, Âl-i İmrân<br />

sûresinin otuzbirinci âyetinde, meâlen buyuruyor ki, (Onlara söyle! Eğer Allahı seviyorsanız,<br />

bana tâbi’ olunuz! Allah, bana tâbi’ olanları sever). Allahü teâlâyı sevmenin<br />

alâmeti, Onun Resûlüne tâbi’ olmakdır. Tâbi’ olmak, emrlerine ve yasaklarına<br />

uymak demekdir. Onun emrlerine ve yasaklarına (İslâmiyyet) ve (Ahkâm-ı islâmiyye)<br />

denir. Allahü teâlâyı seviyorum diyenin, islâmiyyete uyması lâzımdır. İslâmiyyete<br />

uyan kimseye (Müslimân) denir. Allahü teâlâ, müslimânların, birbirlerini<br />

sevmelerini emr etdi. Kâfirleri ve münâfıkları ve mürtedleri sevmemeği emr etdi.<br />

Bunun için, (Hubb-i fillah), ya’nî Allahı sevenleri sevmek ve (Bugd-ı fillah) ya’nî<br />

Allahü teâlânın düşmanlarını sevmemek, îmânın şartı oldu. Müslimân olmıyana (Kâfir)<br />

denir. Müslimânlıkdan ayrılıp, kâfir olana (Mürted) denir. Müslimân olmıyan,<br />

fekat, müslimân görünen kâfire (Münâfık) denir. Bunların üçünü de sevmemek, îmânın<br />

şartıdır. Tevbe sûresi, yüzyirminci âyetinde meâlen, (Ey mü’minler! Dâimâ, her<br />

zemân, sâdıklar ile birlikde bulunun!) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, berâber olmağı<br />

emr etmekdedir. Bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlânın, kalbime akıtdığı, doldurduğu<br />

feyzlerin, nûrların hepsini Ebû Bekrin kalbine akıtdım!) buyuruyor. Ebû Bekr<br />

“radıyallahü teâlâ anh”, takvâsı ve ibâdetleri herkesden çok olduğu için ve Resûlullahın<br />

büyüklüğünü ve Ona nazaran kendinin hiç olduğunu herkesden çok anladığı<br />

ve Resûlullahın sevgisini herkesden çok kazandığı için, feyzler, Ona başkalarına<br />

gelenden dahâ çok geldi ve gelen feyzlerin hepsini aldı. Bunlardan ve benzerlerinden<br />

anlaşılıyor ki, dînimiz, Evliyâ ile berâber bulunmağı, Resûlullahın yolunu<br />

bunlardan öğrenmeği istemekdedir.<br />

Eshâb-ı kirâm ile Tâbi’în-i izâma (Selef-i sâlihîn) denir. Bunlardan sonra, hicretin<br />

dörtyüz senesi sonuna kadar gelen Ehl-i sünnet âlimlerine, (Halef-i sâdıkîn) denir.<br />

Halef-i sâdıkîn, îmân ve amel bilgilerinde ve kalb ma’rifetlerinde, hep Selef-i<br />

sâlihîne tâbi’ olmuşlar, bunların yolundan hiç ayrılmamışlardır. Dörtyüz senesinden<br />

sonra, mutlak müctehid kalmadığı gibi, bindörtyüz senesinden sonra da, insân-ı kâmil<br />

görülemez oldu. İnsân-ı kâmil olmıyan, Evliyâ ve müctehid olmıyan müceddidler<br />

“rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, kıyâmete kadar, yeryüzünde bulunacakdır.<br />

Bu müceddidler, müctehidlerin kitâblarını her tarafa yayacaklar, unutulmuş<br />

olan hak yolunu, Ehl-i sünnet bilgilerini insanlara bildireceklerdir. Dünyâya yayılmış<br />

olan, bid’at sâhiblerinin ve sahte tarîkatcıların ve zındıkların, fen ve din yobazlarının,<br />

yalanlarına, iftirâlarına cevâblar vereceklerdir. Bunların yazdıkları doğru<br />

kitâbları bulup okuyanlar, dünyâda ve âhıretde se’âdete kavuşacaklardır.<br />

Büyük islâm devleti olan Gaznevî imperatorluğunun kurucusu, sultân Mahmûd-i<br />

Gaznevî, Ebül-Hasen-i Harkânîye, (Bâyezîd-i Bistâmî nasıl bir zât idi?) diye<br />

sordu. Cevâbında, (Bâyezîd, öyle kâmil bir Velî idi ki, Onu görenler hidâyete kavuşurdu.<br />

Allahü teâlânın râzı olduğu kimselerden olurdu) dedi. Sultân Mahmûd, bu<br />

cevâbı beğenmedi. (Ebû Cehl, Ebû Leheb gibi kimseler, Fahr-i kâinâtı, Server-i âlemi<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” nice kerre gördüler. Bunlar hidâyete gelmedi de,<br />

Bâyezîdi görenlerin hidâyete geldiklerini nasıl söylüyorsun? O, Resûlullahdan<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” dahâ yüksek mi ki, iki cihânın efendisini, üstünlerin üstünü<br />

olan, Allahü teâlânın sevgili Peygamberini gören, küfrden kurtulamadı da, Bâyezîdi<br />

görenler nasıl kurtulur?) dedi. Ebül-Hasen “rahmetullahi aleyh” buyurdu ki,<br />

(Ebû Cehl ve Ebû Leheb gibi ahmaklar, Allahü teâlânın sevgili Peygamberini “sallallahü<br />

aleyhi ve sellem” görmediler. Ebû Tâlibin yetîmi, Abdüllahın oğlu Muhammedi<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” gördüler. O gözle bakdılar. Eğer, Ebû Bekr-i Sıddîk<br />

gibi bakarak, Resûlullah olarak görselerdi, eşkıyâlıkdan, küfrden kurtulur,<br />

– 1051 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!