22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

lanmak küfr olur. Buna (Küfr-i hükmî) denir.) Onlara mahsûs olan şeyleri kullanmanın<br />

küfr olduğu, islâm âlimlerinin temel kitâblarında yazılıdır. (İbni Âbidîn) “rahmetullahi<br />

teâlâ aleyh” beşinci cild, dörtyüzseksenbirinci sahîfeyi okuyunuz! Din düşmanları,<br />

müslimânları aldatmak için, kâfirlerin âdetlerini, bayramlarını, müslimân<br />

âdeti, müslimânların mubârek günü diyerek, bunların gâvurluk ve kâfirlik olduğunu<br />

örtmeğe uğraşıyorlar. Büyük Kostantinin hıristiyanlık dînine karışdırdığı Noel<br />

gecesini ve Cemşîdin ortaya çıkardığı Nevruz günü mecûsî bayramını, millî bayram<br />

olarak tanıtıyorlar. Müslimânların bu günlerde bayram yapmalarını istiyorlar.<br />

Genç ve sâf müslimânlar bunlara aldanmamalıdır. Güvendikleri hâlis müslimânlara,<br />

nemâz kılan akrabâlarına, dînini bilen baba dostlarına sorup öğrenmelidir. Bugün<br />

bütün dünyâda, gerek îmânı ve küfrü tanımakda, gerekse ibâdetleri doğru<br />

yapmakda, câhillik özr değildir. Meşhûr olan din bilgilerini bilmediği için aldanan,<br />

Cehennemden kurtulamıyacakdır. Allahü teâlâ, bugün, dînini dünyânın her tarafına<br />

duyurmuş, îmânı, halâli, harâmı, farzları, güzel ahlâkı öğrenmek pek kolaylaşmışdır.<br />

Bunları, lüzûmu kadar öğrenmek farzdır. Öğrenmeyip câhil kalan farzı<br />

terk etmiş olur. Öğrenmeğe lüzûm görmiyen, ehemmiyyet vermiyen kâfir olur.<br />

30 — Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi’ olmak yedi derecedir: Birincisi,<br />

ahkâm-ı islâmiyyeye inanarak, bunları öğrenmek ve yapmakdır. Bütün müslimânların<br />

ve âlimlerin ve zâhidlerin ve âbidlerin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”<br />

tâbi’ olması, bu derecededir. Bunların nefsleri îmân etmemişdir. Allahü teâlâ,<br />

merhamet ederek, yalnız kalbin îmânını kabûl etmekdedir.<br />

İkincisi, emrleri yapmakla berâber, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />

bütün sözlerini ve âdetlerini yapmak ve kalbi kötü huylardan temizlemekdir. Tesavvuf<br />

yolunda yürüyenler bu derecededir.<br />

Üçüncüsü, Resûlullahda “sallallahü aleyhi ve sellem” bulunan hâllere, zevklere<br />

ve kalbe doğan şeylere de tâbi’ olmakdır. Bu derece, tesavvufun (Vilâyet-i hâssa)<br />

dediği makâmda ele geçer. Burada, nefs de îmân ve itâ’at eder ve bütün ibâdetler,<br />

hakîkî ve kusûrsuz olur.<br />

Dördüncüsü, ibâdetler gibi bütün hayrlı işler hakîkî ve kusûrsuz olmakdır. Bu<br />

derece, (Ulemâ-i râsihîn) denilen büyüklere mahsûsdur. Bu râsih ilmli âlimler,<br />

Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin derin ma’nâlarını ve işâretlerini anlar. Bütün<br />

Peygamberlerin Eshâbı “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”, böyle idi. Hepsinin<br />

nefsleri îmân etmiş, mutmainne olmuşdur. Böyle tâbi’ olmak, yâ tesavvuf ve<br />

vilâyet yolundan ilerleyenlere veyâ bütün sünnetlere yapışarak bütün bid’atlerden<br />

kaçanlara nasîb olur. Bugün, dünyâyı bid’at kaplamış, sünnetler gayb olmuşdur.<br />

Bugün, sünnetleri bulup yapışmak ve bid’at deryâsından kurtulmak, imkân hâricinde<br />

kalmışdır. Bid’atler, âdet hâlini almışdır. Hâlbuki, âdetler ne kadar yerleşmiş<br />

ve yayılmış olsalar ve ne kadar güzel görünseler de, din ve ahkâm-ı islâmiyye<br />

olamaz. Küfre sebeb olan ve harâm olan şeyler, âdet hâlini alsalar, halâl ve câiz<br />

olmazlar. [Demek ki, bu dereceye kavuşmak için, tesavvuf yolundan ilerlenir.<br />

Bu yola, tarîkat denir. İlk asrlarda, sünnetlerin hepsine uymak kolay idi. Tesavvufa<br />

lüzûm yokdu.]<br />

Beşincisi, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” mahsûs kemâlâta, yüksekliklere<br />

tâbi’ olmakdır. Bu kemâlât, ilm ve ibâdet ile ele geçemez. Ancak, Allahü<br />

teâlâdan, lutf ve ihsân ile gelir. Bu derecede olanlar, büyük Peygamberler “salevâtullahi<br />

teâlâ aleyhim ecma’în” ve bu ümmetin pek az büyükleridir.<br />

Altıncısı, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” mahbûbiyyet ve ma’şûkıyyet<br />

kemâlâtına tâbi’ olmakdır ki, Allahü teâlânın çok sevdiklerine mahsûsdur ve<br />

lutf ile ele geçmez, muhabbet lâzımdır.<br />

Yedinci derece, insan vücûdünün her zerresinin tâbi’ olmasıdır. Tâbi’ metbû’a<br />

o kadar benzer ki, tâbi’ olmaklık aradan kalkar. Bunlar da, sanki Resûlullah “sallallahü<br />

aleyhi ve sellem” gibi, aynı kaynakdan, herşeyi alır.<br />

– 53 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!