22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

zım değil mi?) diyorlar. Böyle düşünmek elbet doğrudur. Fekat bid’at sâhiblerini sevmek,<br />

onlara nasîhat vermekle olur. Yukarıda ismlerini bildirdiğimiz kırk kitâbı insâf<br />

ile okuyan ve anlıyan kimsenin bu sözümüzde hiç tereddüdü ve şübhesi kalmaz.<br />

Meselâ Hindistânın büyük âlimlerinden Ahmed Rızâ hân Berîlevî (Fetâvel-Haremeyn)<br />

kitâbında diyor ki, (Taberânînin ve başkalarının bildirdiği hadîs-i şerîfde,<br />

(Bid’at sâhibine hurmet eden kimse, islâmiyyeti yıkmağa yardım etmiş olur) buyuruldu).<br />

Dînimiz bid’at sâhiblerini sevmemeği, onları aşağılamağı emr etmekdedir. Onlara<br />

saygı göstermek harâmdır. İslâm âlimleri kitâblarında, meselâ (Şerh-i mekâsıd)<br />

kitâbında (Bid’at sâhiblerini sevmemek, onları aşağı tutmak, onları red etmek lâzımdır)<br />

demişlerdir. Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî, (Mektûbât-i Ma’sûmiyye) kitâbının<br />

ikinci cildi, yüzonuncu mektûbunda, (Bid’at sâhibinin meclisinde bulunma! Gâfil din<br />

adamlarından, yaltakcı hâfızlardan ve câhil tekke şeyhlerinden kendini koru! İslâmiyyete<br />

uymakda gevşek davranan [meselâ, Ehl-i sünnet i’tikâdında olmıyan, karısını,<br />

kızını açık gezdiren, çalgı, içki kullanan mezhebsiz, sapık olan] din adamlarına<br />

yaklaşma! Onların sözlerini işitme! Hattâ onların bulunduğu şehrden uzak ol ki, zemânla<br />

kalbin onlara kaymasın! Onlara uymamalıdır. Onlar din adamı değil, din hırsızlarıdır.<br />

Şeytânın tuzaklarıdır. Onların yaldızlı, acıklı sözlerine aldanmamalı, arslandan<br />

kaçar gibi, yanlarından kaçmalıdır) buyurmakdadır. Bid’at yayıldığı ve zarârının<br />

çoğaldığı zemân, bunu red etmek, bunun kötülüğünü müslimânlara duyurmak<br />

farzdır. Hattâ, farzların mühimlerinden olduğunda icmâ’-i ümmet vardır. Selef-i<br />

sâlihîn ve bunların halefleri hep böyle yapdılar. Bu farzı terk eden, icmâ’dan ayrılmış<br />

olur. Hadîs-i şerîfde, (Fitne veyâ bid’at yayıldığı ve Eshâbım kötülendiği zemânda,<br />

hakkı bilen, bilgisini müslimânlara duyursun! Hakkı, ya’nî doğru yolu bildiği<br />

hâlde, müslimânlara duyurmayanlara, Allahü teâlâ ve melekler ve bütün insanlar<br />

la’net eylesin! Allahü teâlâ, bu kimsenin farzlarını ve nâfile ibâdetlerini kabûl etmez)<br />

buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf, (Es-savâ’ik-ul-muhrika) kitâbının başında yazılıdır<br />

ve Hatîb-i Bağdâdînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (El-Câmi’)inde bulunduğu bildirilmekdedir.<br />

[Bid’at ehli, bid’at sâhibi demek, bid’atini yaymak için, ya’nî müslimânların<br />

îmânlarını, ibâdetlerini bozmak için uğraşan bid’at sâhibi demekdir. Bunlara<br />

aldanarak bid’at işliyeni sevmemek değil, ona acımak, nasîhat vermek lâzımdır.<br />

Bugün, bütün dünyâdaki müslimânlar, üç fırkaya ayrılmışdır. Birinci fırka, Eshâb-ı<br />

kirâmın yolunda olan hakîkî müslimânlardır. Bunlara (Ehl-i sünnet) ve (Sünnî)<br />

ve (Fırka-i nâciyye) Cehennemden kurtulan fırka denir. İkinci fırka, Eshâb-ı kirâma<br />

düşman olanlardır. Bunlara (Şî’î) ve (Fırka-i dâlle) sapık fırka denir. Üçüncüsü,<br />

sünnîlere ve şî’îlere düşman olan bid’at sâhibleridir. Bunlara (Vehhâbî) ve (Necdî)<br />

denir. Çünki bunlar, ilk olarak Arabistânın Necd şehrinde meydâna çıkmışdır.<br />

Bunlara (Fırka-i mel’ûne) de denilmekdedir. Çünki, müslimânlara kâfir demekdedirler.<br />

Böyle diyene, Resûlullah, la’net etmişdir. Müslimânları bu üç fırkaya parçalayan,<br />

yehûdîlerle ingilizlerdir.]<br />

(Edille-i şer’ıyye) dörtdür. Birincisi, Kur’ân-ı kerîmdir. İkincisi, hadîs-i şerîflerdir.<br />

Bu iki delîlin herbiri (Kat’î) veyâ (Zannî) olur. İbni Âbidîn, bâgîleri anlatırken<br />

diyor ki, (Hâricî denilen kimseler, zannî ya’nî şübheli olan [birkaç ma’nâ çıkarılabilen]<br />

delîlleri [ya’nî âyetleri ve hadîsleri] yanlış (te’vîl) ediyorlar. Ya’nî<br />

ma’nâsı açıkca anlaşılamıyan âyet-i kerîmelere ve mütevâtir olan hadîs-i şerîflere,<br />

açık ve meşhûr olmıyan yanlış ma’nâlarını veriyorlar. Hazret-i Alînin askerinden<br />

ayrılarak, ona karşı harb edenler böyle idi. (Hâkim ancak Allahdır. Hazret-i<br />

Alî, iki hakemin hükmüne uyarak, hilâfeti Mu’âviyeye bırakmakla büyük günâh<br />

işledi. Büyük günâh işleyen kâfir olur) dediler. Onunla harb etmelerine bu yanlış<br />

te’vîlleri sebeb oldu. Kendileri gibi inanmıyanlara kâfir dediler. Bunlara (Hâricî)<br />

denir. 1150 [m. 1737] senesinde Necdde ortaya çıkan Abdülvehhâb oğlu Muhammede<br />

tâbi’ olanlar da, yalnız kendilerinin müslimân olduklarını söylüyorlar. Kendileri<br />

gibi inanmıyanlara müşrik diyorlar. Onları öldürmek, mallarını, kadınlarını<br />

ganîmet almak halâldir diyorlar. Bunlara (Vehhâbî) ve (Necdî) denilmekdedir.<br />

– 472 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!