22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

yât yaşıyordu ki, yimek ve içmek hâtırına bile gelmezdi. Yemek getirin yiyelim veyâ<br />

falanca yemeği pişiriniz demezdi. Yemek getirirlerse yir, her ne meyve verseler<br />

kabûl ederdi. Ba’zan aylarca az yir, açlığı severdi. Ba’zan da çok yirdi. Yemeği<br />

üç parmakla yirdi. Yemek sonunda su içmezdi. Suyu otururken içerdi. Başkaları<br />

ile yemek yirken, herkesden sonra el çekerdi. Herkesin hediyyesini kabûl ederdi.<br />

Hediyye getirene karşılık olarak, katkat fazlasını verirdi.<br />

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hicretin sekizinci senesi, Ramezân-ı şerîfin<br />

onuncu Pazartesi günü, onikibin kahraman ile birlikde, Medîneden çıkarak<br />

Ramezânın yirminci Perşembe günü Mekke-i mükerremeyi feth eyledi. Ertesi<br />

Cum’a günü hutbe okurken, mubârek başında siyâh sarık sarılı idi. Mekkede onsekiz<br />

gün kalıp Huneyne gitdi. Sarığının ucunu sarkıtırdı. (Sarık, müslimânlar ile<br />

kâfirler arasını ayırır) buyururdu. Çeşidli elbise giymek âdeti idi. Yabancı devlet<br />

sefîrleri gelince süslenirdi. Ya’nî kıymetli ve nefîs elbise giyerek, güzel yüzünü gösterirdi.<br />

Önce, altın yüzük takardı. Sonra, taşı akîkden gümüş yüzük takdı. Yüzüğünü<br />

mühür olarak kullanırdı. Yüzüğü üzerinde (Muhammedün Resûlullah) yazılı<br />

idi. Erkeklerin altın yüzük takmaları, dört mezhebde de câiz değildir. Yatağı<br />

deriden olup, içi hurma ağacı iplikleri ile dolu idi. Ba’zan bu yatak üzerine, ba’zan<br />

yere serili deri üzerine, ba’zan da, hasır veyâ kuru toprak üzerine yatardı. Mubârek<br />

avucunun içini sağ yanağının altına koyup, sağ yanı üstüne yatardı.<br />

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” zekât malı almaz, çiğ soğan ve sarmısak<br />

gibi şeyler yimez ve şi’r söylemezdi.<br />

Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, mîlâdın beşyüzyetmişbirinci<br />

[571] yılı nisan ayının yirmisine rastlıyan, Rebî’ul-evvel ayının onikinci Pazartesi<br />

gecesi, sabâha karşı, Mekke-i mükerreme şehrinde dünyâya gelmişdir. Dünyânın<br />

her tarafındaki müslimânlar, her sene, bu geceyi, mevlid kandili olarak tes’îd<br />

etmekdedir. Her yerde (Mevlid kasîdeleri) okunarak Resûlullah hâtırlatılmakdadır.<br />

Erbil sultânı Ebû Sa’îd Muzaffer-üd-dîn Kükbûrî bin Zeyneddîn Alî, mevlid<br />

gecelerinde şenlikler yapar, ikrâm ve ihsânlarda bulunurdu. Sultânın güzel ahlâkı,<br />

hayrât ve hasenâtı, İbni Hilligânın târîhinde ve (Huccetullahi alel’âlemîn)in<br />

ikiyüzotuzdördüncü sahîfesinde ve seyyid Abdülhakîm efendinin (Mevlid-i şerîf)<br />

risâlesinde uzun yazılıdır. Mevlid, doğum zemânı demekdir. Rebî’ul-evvel, ilkbehâr<br />

demekdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” nübüvvetden sonra, her<br />

yıl, bu geceye ehemmiyyet verirdi. Her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin<br />

doğum gününü bayram yapmışdı. Bugün de, müslimânların bayramıdır. Neş’e<br />

ve sevinç günüdür. Âdem aleyhisselâm rûh ile cesed arasında iken, O Peygamber<br />

idi. Âdem aleyhisselâm ve herşey, Onun şerefine yaratılmışdır. Arş ve gökler ve<br />

Cennetler üzerine, islâm harfleri ile mubârek ismi yazılmışdır. Ona (Muhammed)<br />

adını, dedesi Abdülmuttalib koydu. Onun adının yer yüzüne yayılacağını, herkesin<br />

Onu medh ve senâ edeceğini rü’yâda görmüşdü. Muhammed, çok medh olunan<br />

demekdir. Cebrâîl aleyhisselâmın, ilk gelerek, Peygamber olduğunu bildirmesi<br />

ve hicretde Mekke şehrindeki mağaradan çıkması ve Medîne-i münevverenin Kubâ<br />

köyüne ayak basması ve Mekkeyi feth için Medîneden çıkması ve vefâtı, hep<br />

pazartesi günü olmuşdur. Doğduğu zemân, göbeği kesilmiş ve sünnet olmuş görüldü.<br />

Yeryüzünü şereflendirince, şehâdet parmağını kaldırdı ve secde etdi. Melekler<br />

beşiğini sallardı. Beşikde iken konuşmağa başladı. (Mevâhib)in Zerkânî şerhinde<br />

diyor ki, (Hazret-i Abdüllah evlendiği zemân onsekiz ve hazret-i Âmine ondört<br />

yaşında idi. Hazret-i Âmine yirmi yaşında vefât etdi. Evvelâ mubârek annesi<br />

dokuz gün, sonra Ebû Lehebin câriyesi Süveybe bir kaç gün emzirdi. Sonra, Halîme-i<br />

Sa’diyye iki sene emzirdi. İki sene dahâ Benî Sa’d bin Bekr köyünde kalarak<br />

dört yaşında Mekkeye getirildi. Ayağa kalkdığı zemân, çocukların oyunlarını<br />

seyr ederdi. Oyuna karışmazdı. Altı yaşında iken, annesi Âmine “radıyallahü<br />

anhâ”, sekiz yaşında iken, dedesi Abdülmuttalib vefât etdi. Yirmibeş yaşında<br />

– 378 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!