22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

olabilen bir vücûd vardır, demek değildir. Şeyh Emân “rahmetullahi teâlâ aleyh”,<br />

(Allahü teâlânın hakîkati mevcûddür. Ondan başkası ademdir, yoklukdur. Adem<br />

ise, eşyânın başlangıcı olamaz. Çünki hakîkat değişmez. Ya’nî, varlığa sebeb olamaz.<br />

O hâlde, başlangıc da vücûddür. O da, tecezzî ile değil temessül iledir) diyor<br />

ki, birçok bakımdan, doğru değildir. Çünki, evvelâ deriz ki, Allahü teâlânın hakîkati<br />

vücûddür demek, Ehl-i sünnet i’tikâdına uygun değildir. İkinci cevâb olarak<br />

deriz ki, Allahü teâlânın sıfatları, Ehl-i sünnete göre, Zâtından ayrıdır. Bunun için,<br />

Allahü teâlâdan başkası, ancak ademdir demek doğru olmaz. Bu hâlde, belki sıfatlar,<br />

eşyâya başlangıcdır. Üçüncü cevâb da, adem, vücûd olursa, hakîkat değişmiş<br />

olur. Fekat eğer adem mevcûd olursa, birşey lâzım gelmez. Âlimler, vücûd yokdur<br />

demişlerdir ki, bu sözde hakîkat değişmesi hiç yokdur. Dördüncü nokta da şudur<br />

ki, adem mevcûd olursa, hakîkat değişmesi olur. Fekat, adem mevcûd görünürse,<br />

hakîkat değişmesi olmaz. Beşincisi de, yukarıdaki sözünde geçen başlangıc<br />

kelimesinden maksad, heyûlâ ve esîr denilen şeydir. Çünki bunu ancak parçalanarak<br />

ve şekl alarak başlangıc yapdı. Allahü teâlâya, kâinâtın heyûlâsı ve aslı demek<br />

kadar alçaklık olmaz.<br />

Îcâd edici, ya’nî yokdan var edici ma’nâsına başlangıc, Zât-i ilâhîdir. Fekat bu<br />

ma’nâda tecezzî ve temessül lâzım değildir. Yasîn sûresi, son âyetinin meâl-i şerîfi,<br />

(Biz istediğimiz şeye ol deriz, hemen var olur)dır. Altıncı nokta, Zât-ı ilâhînin<br />

mukâbili, zıddı ademdir demek, ma’nâsızdır. Zıddı adem olan vücûd başkadır<br />

ki, hâsıl olmak ma’nâsınadır. Yedinci nokta, vücûd, ademin zıddı değildir ki, izâfî<br />

adem [ya’nî her bakımdan değil de, ba’zı bakımlardan yok olan adem] kalmayınca,<br />

vücûd lâzım olsun. (İlm-i ilâhîde bulunan ademler de, eşyânın aslı olamazlar.<br />

Çünki, Allahü teâlânın ilmi, ilm-i huzûrîdir. Ya’nî ezelde bilmişdir. Orada değişiklik<br />

yokdur ki, ademler orada hâsıl olsun ve eşyânın aslı olsunlar. Bu ademler,<br />

ilme nereden geldi? Bir bakımdan mevcûd olmıyan şey, ilmde yer bulamaz) demişlerse<br />

de doğru değildir. Çünki, evvelâ, Allahü teâlânın ilmine, ister huzûrî desinler,<br />

ister başka ism versinler, Allahü teâlânın izâfî ademlere ilmi yokdur demek,<br />

bunları bilmez demekdir. Allahü teâlâya karşı böyle söylemek yakışmaz. Sonra,<br />

bir bakımdan mevcûd olmıyanın, ma’lûm olmıyacağını da kabûl etmeyiz. Çünki,<br />

birçok şeyleri düşünerek biliriz ki, hiçbiri yokdur. Üçüncü olarak, deriz ki, var olacak<br />

şeyler, yok iken, izâfî adem idi. Bunlara her bakımdan yok demek, doğru değildir.<br />

Sadreddîn-i Konevî “kuddise sirruh” buyuruyor ki, şey olmak, iki dürlüdür:<br />

Sâbit olan şey, mevcûd olan şey. Mevcûd olan şey, hâricde bulunan şeydir. Sâbit<br />

olan şey ise, ilmde bulunan, hâricde bulunmıyan şeydir ve bu şeyin bir yapıcısı yokdur.<br />

O hâlde, mutlak ma’dûm [ya’nî her bakımdan yok olan], şey değildir. Çünki<br />

sübûtü de, vücûdü de yokdur. Fekat izâfî ademler, sâbit olan şeydir. Bu şeylikden<br />

dolayı bunlara (Kün) [ya’nî (Ol!)] emri veriliyor ve hâricde var oluyorlar. Şeyh Konevî<br />

“rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki, Allahü teâlânın, var olacak şeyleri<br />

ademde iken bilmesi, ma’dûmu bilmesi değildir. Çünki, böyle sonsuz ademler,<br />

Ümm-ül-kitâbdadır. Kalem-i a’lâ, bunların ba’zısını almış, Levh-i mahfûz da bu<br />

ba’zıları, tafsîl etmişdir. Celâleddîn-i Devânî “rahimehullahü teâlâ” diyor ki,<br />

adem de, hakîkî vücûdün zuhûrlarındandır. Nitekim, imâm-ı Gazâlî “rahmetullahi<br />

teâlâ aleyh”, ba’zı kitâblarında buyuruyor ki, (Kâinâtın aslı ademdir. Ademe merhamet<br />

edip, vücûde getirdiler. Adem aslında yok idi. Önce adem yaratıldı. Ademe<br />

kadîm dersek, onu, Allahü teâlâya kadîmlikde ortak etmiş oluruz. Demek ki,<br />

adem, kadîm değildir. Kâinâtın aslı olan adem kadîm olmayınca, kâinât da kadîm<br />

olmaz, hâdis olur. Ehl-i sünnetin (Ma’dûm, şey değildir) sözünün ma’nâsı işte budur).<br />

Dördüncü olarak deriz ki, bu söz, kendi kendini bozuyor. Çünki, izâfî ademler,<br />

ilmde bulunur. Eşyânın aslı olamazlar dedi. Sonra da, ilm, huzûrîdir diyerek,<br />

bu sözünü red etdi. Bir bakımdan sâbit olmıyan, ilmde bulunmaz diyerek de red<br />

etdi. Beşinci olarak deriz ki, Sôfiyye-i aliyye, a’yân-ı sâbiteye, izâfî ademlerdir demişdir.<br />

Bunları, mahlûkâtın hakîkatleri, aslları bilmişdir.<br />

– 964 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!