22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

okumak demekdir).<br />

(Kimyâ-yı se’âdet) kitâbı, ikiyüzaltmışaltıncı sahîfesinde, çocuk terbiyesini anlatırken,<br />

(Çocuklara kadın, kız, aşk bulunan şi’rleri okutmamalı, böyle şi’rler rûhun<br />

gıdâsıdır diyen öğretmene göndermemelidir. Talebesine böyle söyliyen, [ve<br />

seks bilgileri veren öğretmen], üstâd değil, şeytândır. Çocuğun kalbini bozmakdadır)<br />

buyuruyor. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” (Gınâ kalbi karartır)<br />

buyurdu. Ya’nî insan sesi ile tegannî ve çalgılar kalbi karartır. [Bu hadîs-i şerîfi,<br />

İbni Âbidîn, beşinci cild, ikiyüzyirmiikinci sahîfede, îzâh etmekdedir.] Mûsikîye<br />

özenmemeli, hâsıl etdiği lezzete aldanmamalıdır. Bundan rûh değil, Allahü teâlânın<br />

düşmânı olan nefs lezzet almakdadır. Zevallı rûh, nefsin elinde esîr olduğundan,<br />

kendi lezzeti sanmakdadır. [Üçüncü kısm, otuzbeşinci maddeyi okuyunuz!].<br />

Mûsikînin tadı, zehrli bala, şekerlenmiş, yaldızlanmış necâsete [pisliğe] benzer.<br />

Mûsikînin harâm ve zararlı olduğunu bildirmekden maksadımız, buna tutulmuş<br />

olan binlerce insanı fâsık ve günâhlı olmakla lekelemek değildir. Şunu bildirmek<br />

isterim ki, bu satırları yazanın günâhları, okuyucularınınkinden katkat ziyâdedir.<br />

Ma’sûm, günâhsız olan, ancak Peygamberlerdir “aleyhimüsselâm”. Yayılmış olan<br />

günâhları bilmemek de, ayrıca günâhdır. Sözbirliği ile bildirilen harâmları, halâl sanarak,<br />

sıkılmadan işliyen kâfir olur. Günâhlarımızın çokluğunu düşünerek, Rabbimize<br />

karşı, her zemân mahcûb, boynu bükük olmalıyız. Hergün tevbe etmeliyiz!<br />

Allahü teâlânın aşkı ile dolmuş, Evliyânın büyüklerinden olan, Celâleddîn-i Rûmî<br />

“kuddise sirruh”, ney ve başka hiçbir çalgı çalmadı. Mûsikî dinlemedi ve raks<br />

etmedi. Ya’nî dans etmedi. Kırkyedibinden ziyâde beyti ile dünyâya nûr saçan<br />

(Mesnevî)sine, her memleketde, birçok dillerde şerhler, açıklamalar yapılmışdır.<br />

Bunlardan pek kıymetlisi ve lezzetlisi, mevlânâ Câmînin kitâbı olup, bunu da,<br />

birçok kimse, ayrıca şerh etmişdir. Bunların içinde de, Süleymân Neş’et efendinin<br />

şerhinden ellialtı sahîfesi, yalnız dört beytin şerhi olup, sultân Abdülmecîd hân zemânında,<br />

[1263] de matba’a-i Âmirede tab’ edilmişdir. Bu kitâbda, mevlânâ Câmî<br />

“kuddise sirruh” buyuruyor ki: (Mesnevînin birinci beytinde, [Dinle neyden,<br />

nasıl anlatıyor-ayrılıklardan şikâyet ediyor] ney, islâm dîninde yetişen kâmil,<br />

yüksek insan demekdir. Bunlar, kendilerini ve herşeyi unutmuşdur. Zihnleri, her<br />

ân, Allahü teâlânın rızâsını aramakdadır. Ney, fârisî dilinde, yok demekdir. Bunlar<br />

da, kendi varlıklarından yok olmuşdur. Ney denilen çalgı, içi boş bir çubuk olup,<br />

bundan çıkan her ses, onu çalan kimseden hâsıl olmakdadır. O büyükler de, kendi<br />

varlıklarından boşalıp, kendilerinden, Allahü teâlânın ahlâkı, sıfatları ve kemâlâtı<br />

zâhir olmakdadır. Neyin üçüncü ma’nâsı, kamış kalem demekdir ki, bundan<br />

da, insan-ı kâmil kasd edilmekdedir. Kalemin hareketi ve yazması kendinden olmadığı<br />

gibi, kâmil insanın hareketleri ve sözleri de, hep Allahü teâlânın ilhâmı iledir).<br />

Sultân İkinci Abdülhamîd hân zemânında Ankara vâlîsi olan Âbidîn Pâşa “rahmetullahi<br />

teâlâ aleyh”, (Mesnevî şerhi)nde, neyin insan-ı kâmil olduğunu, dokuz<br />

dürlü isbât etmekdedir.<br />

Mevlevî şeyhleri de, âlim, sâlih zevât idi. Bunlardan Osmân efendi, (Tezkiye-i<br />

Ehl-i beyt) kitâbında, râfizîlerin (Hüsniyye) kitâbına vesîkalarla cevâb vererek, islâmiyyete<br />

büyük hizmet etmişdir. (Tezkiye-i Ehl-i beyt) kitâbının türkçesi, (Hak Sözün<br />

Vesîkaları) kitâbının üçüncü kısmı olarak, Hakîkat Kitâbevi tarafından neşr edilmişdir.<br />

Sonraları, ba’zı câhiller, neyi çalgı sanarak, ney, dümbelek gibi, şeyler çalmağa,<br />

dans etmeğe başladılar. Oyun âletleri, o tesavvuf üstâdının türbesine konuldu. (Mesnevî<br />

şerhleri)ni okuyarak, o hakîkat güneşini yakından tanıyanlar, elbette aldanmaz.<br />

Celâleddîn-i Rûmî “kuddise sirruh”, yüksek sesle zikr bile yapmazdı. Nitekim<br />

(Mesnevî)sinde:<br />

Pes zi cân kün, vasl-ı cânânrâ taleb,<br />

bî leb-ü bî gâm mîgû, nâm-ı Rab!<br />

buyuruyor ki, (O hâlde, sevgiliye kavuşmağı, cân-u gönülden iste. Dudağını ve da-<br />

– 732 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!