22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

er efendimiz haber verdi. Bu haber elbette doğrudur. Buna inanmak, Allahü teâlânın<br />

var olduğuna, bir olduğuna inanmak gibi lâzımdır. Sonsuz olarak ateşde yanmak<br />

ne demekdir? Herhangi bir insan, sonsuz olarak ateşde yanmak felâketini düşünürse,<br />

korkudan aklını kaçırması lâzım gelir. Bu korkunç felâketden kurtulmak<br />

çâresini arar. Bunun çâresi ise, çok kolaydır. (Allahü teâlânın var ve bir olduğuna<br />

ve Muhammed aleyhisselâmın Onun son Peygamberi olduğuna ve Onun haber<br />

verdiği şeylerin hepsinin doğru olduğuna inanmak) insanı bu sonsuz felâketden kurtarmakdadır.<br />

Bir kimse ben bu sonsuz yanmaya inanmıyorum, bunun için böyle bir<br />

felâketden korkmuyorum, bu felâketden kurtulmak çâresini aramıyorum derse,<br />

buna deriz ki, (İnanmamak için elinde senedin, vesîkan var mı? Hangi ilm, hangi<br />

fen inanmana mâni’ oluyor?) Elbet vesîka gösteremiyecekdir. Senedi, vesîkası olmayan<br />

söze ilm, fen denir mi? Buna zan ve ihtimâl denir. Milyonda, milyarda bir<br />

ihtimâli olsa da, (sonsuz olarak ateşde yanmak) korkunç felâketinden sakınmak<br />

lâzım olmaz mı? Az bir aklı olan kimse bile, böyle felâketden sakınmaz mı? Sonsuz<br />

ateşde yanmak ihtimâlinden kurtulmak çâresini aramaz mı? Görülüyor ki, her<br />

akl sâhibinin îmân etmesi lâzımdır. Îmân etmek için vergi vermek, mal ödemek,<br />

yük taşımak, ibâdet zahmeti çekmek, zevkli tatlı şeylerden kaçınmak gibi sıkıntılara<br />

katlanmak lâzım değildir. Yalnız kalb ile, ihlâs ile, samîmî olarak inanmak kâfîdir.<br />

Bu inancını inanmayanlara bildirmek de şart değildir. İmâm-ı Rabbânî “rahime-hullahü<br />

teâlâ” yetmişüçüncü mektûbda buyuruyor ki, (Sonsuz ateşde yanmaya<br />

inanmayanın, buna çok az da bir ihtimâl vermesi, zannetmesi akl îcâbıdır).<br />

Sonsuz olarak ateşde yanmak ihtimâli karşısında, bunun yegâne ve kat’î çâresi olan<br />

(ÎMÂN) ni’metinden kaçınmak, ahmaklık, hem de çok büyük şaşkınlık olmaz mı?]<br />

73 — 88. ci MEKTÛB<br />

Derin âlim, büyük Velî, Abdüllah-i Dehlevînin “rahmetullahi aleyh” (Mekâtib-i<br />

şerîfe) kitâbındaki seksensekizinci mektûbu onbir sahîfedir. Bu uzun mektûbun son<br />

kısmının fârisîden tercemesi, aşağıdadır:<br />

Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde öyle bilgiler vardır ki, bunlar te’vîl edilmeden<br />

anlaşılamaz. [Bir kelimenin, Allahü teâlâ ve Resûlullah tarafından, açık bildirilmemiş<br />

ma’nâlarından, islâmiyyete uygun olanı seçmeğe (Te’vîl) denir. Bunu<br />

herkes yapamaz.] Evliyânın sözlerini de te’vîl etmek, meâlen bildirmek lâzımdır.<br />

Te’vîl edilmezse, yanlış anlaşılır. Te’vîl edilince, Velîye iftirâ etmek tehlükesi olmaz.<br />

İftirâ etmek harâmdır. Evliyâ-yı kirâmın, sekr hâlinde [şu’ûrsuz] iken veyâ<br />

kavuşdukları ni’metleri anlatırken, yâhud talebesini teşvîk için veyâ maksadını anlatacak<br />

kelime bulamadıkları zemân, söyledikleri ba’zı kelimeleri te’vîle muhtâc<br />

olur. İmâm-ı Rabbânînin de, böyle kelimeleri vardır. Abdülhak-ı Dehlevî “rahime-hullah”,<br />

Abdülkâdir-i Geylânînin (Fütûh-ul-gayb) kitâbının fârisî şerhinde buyuruyor<br />

ki, (Âriflerin kalblerine ince ve anlaşılmaz bilgiler geldiği zemân, bunları<br />

anlatacak kelime bulamazlar. Böyle sözlerini işitince, (doğrusunu Allahü teâlâ<br />

bilir) demeli, inkâra kalkışmamalıdır). Tesavvuf yolundan maksad, Ehl-i sünnet<br />

âlimlerinin bildirdikleri doğru i’tikâda ve islâmın güzel ahlâkına ve fıkh kitâblarının<br />

gösterdiği işleri yapmağa ve bid’atlerden sakınmağa ve Allah dostlarının kalblerine<br />

gelen hâllere kavuşmakdır. Elhamdülillah bizim yolumuzda, bu ni’metler hâsıl<br />

olmakdadır. Allahü teâlâ bu yolun feyzlerini, bu fakîre de ve doğru yolu arayan<br />

bütün müslimânlara da nasîb eylesin! Bâtına [kalbe] gelen ni’metlerin sonsuz<br />

olduğu, bu zemân anlaşılır.<br />

Bir kimsenin maksadı bilinmeden, yalnız sözüne bakarak, ona kâfir denilemez.<br />

Bir müslimânın, bir sözünün, yetmiş ma’nâsı, küfrünü, bir ma’nâsı ise, îmânını gösterse,<br />

o kimseye kâfir denilmez. Hadîs-i şerîfde, (Küfrü açık bilinmiyen kimseye<br />

kâfir diyen, kâfir olur) buyuruldu. İmâm-ı Rabbânî için, (Her zemân, Resûlullaha<br />

tâbi’ olmak lâzımdır diyorsunuz. Hâlbuki, Resûlullahın riyâzetleri, mücâhede-<br />

– 771 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!