22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Süâl: Hicrî ondördüncü asrın yarısından sonra, dünyânın hiçbir yerinde Velî görülemediğine<br />

göre, eski Velîlerin sözlerini okuyup, onları tanıyarak, kalbimizi, kalblerine<br />

bağlayacağımıza, niçin doğruca, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin<br />

kalbine bağlamıyor, Onun kuvvetli olan nûrunu almıyoruz. Ona intisâb,<br />

ya’nî bağlanmak, ya’nî inanmak ve sevmek, zâten îmânın şartı değil midir?<br />

Cevâb: Doğruca Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, vefâtından sonra<br />

da, mubârek rûhuna bağlanmak, elbet dahâ fâideli, hattâ lâzım ve vâcibdir. (Mekâtîb-i<br />

şerîfe)nin seksenbirinci mektûbunda diyor ki, (Evliyâyı bir gözlük olarak düşünüp,<br />

Resûlullaha ve Allahü teâlâya bu gözlük ile bakmalıdır.) Bir Velîyi veyâ kitâblarını<br />

bulup, bunu tanımak, buna râbıta yapmak, Resûlullahın “sallallahü teâlâ<br />

aleyhi ve sellem” mubârek rûhuna bağlanmak içindir. Bir insânın hiç görmediği kimsenin<br />

şeklini, sûretini, yalnız işitmekle, okumakla öğrenerek, hayâline getirmesi çok<br />

zordur. Onun kendisi değil, başkası görünebilir. Bunun için, Resûlullaha râbıta<br />

yapılmaz. Çünki, başkasının Resûlullah olduğuna inanmak küfr olur. Evliyâyı düşünmekde,<br />

bu tehlüke yokdur. Bir Velîyi düşünen, gönül gözü ile, onun mubârek kalbine<br />

bakmış olur. Orada Resûlullahın mubârek kalbini görür. Böylece, Resûlullaha<br />

bağlanmış olur. Bizim gibi câhillerin, gâfillerin, Resûlullahı düşünmemiz ancak<br />

böyle olur. Bu sûret ile, Ondan feyz aldıkdan sonra, doğruca kendisine bağlanmak<br />

ve Evliyânın kabrlerinden, rûhlarından feyz almak, mümkin ve kolay olur. Resûlullaha<br />

bağlanarak feyz alan kimse, Onu çok sever. İmâm-ı Gazâlî “rahmetullahi<br />

aleyh” (Eyyühel-veled) kitâbının sonunda buyuruyor ki, (Her müslimân, terbiye edici<br />

bir üstâda muhtâcdır. Üstâd onu terbiye ederek, kötü huylardan kurtarır. Bunların<br />

yerine iyi huyları yerleşdirir. Terbiye etmek, çiftçinin tarladaki dikenleri, zararlı<br />

otları temizliyerek ekdiği tohumların kuvvetli, iyi olmasına çalışması gibidir. Allahü<br />

teâlâ, kullarına doğru yolu göstermek için, Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />

gönderdi. Peygamber vefât edince, Ona vekîl olarak Evliyâyı yaratdı. Velînin<br />

alâmeti şunlardır: ..........) Bu kitâbın arabî olan aslı ile türkçe ve fransızca tercemeleri<br />

Hakîkat Kitâbevi tarafından basdırılmışdır. Velî, Resûlullahı “sallallahü teâlâ<br />

aleyhi ve sellem” iyi tanıdığı ve bağlandığı için, Onun mubârek kalbinden feyz almakda<br />

ve bu feyzler, bunun kalbinden, kendisine bağlananların kalblerine akmakdadır.<br />

[Feyz gelen kalbler temizlenir. Ahlâkı güzel olur.] İmâm-ı Rabbânî “kuddise<br />

sirruh” ikiyüzaltmışıncı mektûbda diyor ki, (Velînin kalbindeki feyzler, nûrlar,<br />

güneşin ziyâsı gibi, her yere yayılmakdadır. Ahkâm-ı islâmiyyeye uyan ve Onu seven<br />

müslimânların kalblerine akar. Onların bu feyzleri aldıklarından haberleri olmaz.<br />

Kalblerinin temizlendiğini anlarlar. Karpuzun güneş karşısında olgunlaşdığı gibi,<br />

kemâle gelirler. Eshâb-ı kirâm “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, Resûlullahın<br />

“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sohbetinde, böyle kemâle geldiler. Müslimânın<br />

feyz almasına mâni’ olan en zararlı şey, bid’at sâhibi olmasıdır.) Altmışbirinci<br />

mektûbda diyor ki, (İnsanda Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak arzûsunu yok eden<br />

en zararlı şey, yalancı, câhil tarîkatcılardır. Bunların kitâbları, sözleri, kalbleri karartır.<br />

Bunların tuzaklarına düşen kimse, sahte, câhil doktora giden hastaya benzer.)<br />

Hakîkî Velîyi, yalancı sahte şeyhden ayıran en açık alâmet, hakîkî Velînin vera’ ve<br />

takvâ sâhibi olmasıdır. (Takvâ), Ehl-i sünnet i’tikâdına uygun olarak îmân edip, harâmlardan<br />

sakınmak demekdir. Şübheli olan şeylerden de sakınmağa (Vera’) denir.<br />

Ehl-i sünnet âlimleri, vera’ ve takvâ sâhibleri idi. Muhammed Ma’sûm “rahmetullahi<br />

aleyh” (Mektûbât)ının ikinci cildinin 112. ci mektûbundaki hadîs-i şerîfde,<br />

(Vera’ sâhibi ile birlikde oturmak ibâdetdir) buyuruldu. Böyle islâm âlimleri küfre<br />

sebeb olan şeyleri ve harâmları ve şübheli olanları bildiren çok kitâb yazdılar. İbni<br />

Nüceym-i Mısrînin “rahmetullahi aleyh” (El-kebâir) kitâbı meşhûrdur. Türkçe<br />

tercemesi ile birlikde, 1304 de İstanbulda basdırılmışdır. Seyyid Abdülhakîm Arvâsînin<br />

“rahmetullahi aleyh” (Küfr ve kebâir) risâlesinde, üçyüzüç büyük günâh ile yüzonbir<br />

küfre sebeb olan şey yazılıdır.<br />

Resûlullahdan “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” gelen din bilgileri, ikiye ayrılır:<br />

– 1053 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!