22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Kesbin beşinci yolu, hizmetdir. Yûsüf “aleyhisselâm”, Enbiyâ-i ülil-emr-i velebsârdan<br />

olduğu hâlde, kulların sıkıntıda olduğunu görüp, hükûmet reîsi kâfir olduğu<br />

hâlde, ona giderek vazîfe istedi. Böylece, insanlara hizmet etdi. O hâlde, kullara<br />

hizmet edeceğini bilen ve bunu kendinden başka yapacak kimsenin bulunmadığını<br />

gören, bu vazîfeye bir zâlimin geçmesini önlemek ve müslimânlara hizmet<br />

etmek için, kâfir olan âmirden bile vazîfe istemelidir. Münhal imâmlığı, müftîliği,<br />

vâ’ızlığı, öğretmenliği, polisliği istid’â, ya’nî taleb etmelidir. Bir iyilik yapamasa da,<br />

hiç olmazsa, müslimânların zararına çalışmağı önlemek de ibâdet olur. Vazîfeden<br />

isti’fâ etmek de, bunun için, câiz değildir.<br />

Kesb, malı artdırır. Fekat, rızkı artdırmaz. Rızk, mukadderdir. İnsanlar (Müşevveş-üz-zihn)<br />

yaratıldığı için, kesb etmek emr olundu. Rızk, ma’âşa, mala, çalışmağa<br />

bağlı değildir. Böyle olmakla berâber, çalışmak lâzımdır. Çünki, ef’âl-i ilâhiyye,<br />

sebebler altında tecellî eder. Âdet-i ilâhiyye böyledir. Fekat, ba’zan, denenilen<br />

sebeb elde edilir de, fi’l hâsıl olmıyabilir. Yâhud, sebebsiz de, hâsıl olabilir].<br />

Abdüllah bin Mes’ûd “radıyallahü anh” buyuruyor ki, alış veriş, ya’nî ticâret ilmini<br />

bilmiyen fâiz yir. İmâm-ı Begavî, (Mesâbîh) kitâbında bildiriyor ki, gasîl-ülmelâike<br />

adı ile şereflenmiş olan Hanzalanın oğlu Abdüllah “radıyallahü anhümâ”<br />

dedi ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Bile bile bir dirhem<br />

gümüş değerinde fâiz yimek, otuz zinâdan dahâ çok günâhdır).<br />

Mal mü’minin yardımcısıdır. Çalışınız, halâl kazanınız! Öyle bir zemânda bulunuyorsunuz<br />

ki, muhtâc olursanız, dîninizi verip alırsınız. Dîni verip de yimemek<br />

için, alın teri ile yimelidir. Hadîs-i şerîfde, (Elinin emeği, alnının teri ile yi, dînini<br />

satıp yime!) buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfde, (Halâle, harâma dikkat ederek çalışıp<br />

kazanan kimseyi, Allahü teâlâ çok sever). Bir hadîs-i şerîfde, (Bir dirhem gümüş<br />

kıymetinde harâm alan kimseyi, yirmibeşbin sene Cehennemde bırakacaklardır)<br />

buyuruldu. (Muhît) kitâbında diyor ki, (Açlıkdan ölmek üzere olan kimse, ölmüş<br />

köpek ile başkasına âid koyun eti bulsa, ikisi de harâm ise de, başkasının malını<br />

yimeyip, köpeği yimesi lâzımdır. Köpek yok ise, başkasının malını, ölmiyecek<br />

kadar yiyebilir). Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Bir zemân gelecek ki, insanlar,<br />

yalnız malın, paranın gelmesini düşünüp, halâlini, harâmını düşünmiyecekler). O<br />

hâlde, bir müslimân, her aldığını, halâl mi, harâm mı düşünmeli, harâm ise almamalıdır.<br />

Aldığı şeyde hakkı olanlara vermeği, fakîrlere, garîblere yardım etmeği<br />

düşünmelidir. Çünki, insanların iyisi, insanlara iyilik edendir. İnsanların kötüsü,<br />

insanlara kötülük edendir. İnsan, kazandığına kanâ’at etmeli, Allahü teâlânın<br />

taksîmine râzı olmalıdır. (Kanâ’at eden doyar) buyuruldu. Allahü teâlâ, beş şeyi,<br />

beş şey içine koymuşdur. Bu beş şeyi alan, içindekine kavuşur: İzzeti, şerefi, ibâdete;<br />

zilleti, sefâleti, günâha; ilmi, hikmeti, çok yimemeğe; heybeti, i’tibârı, gece<br />

nemâz kılmağa; zenginliği, kimseye muhtâc olmamağı da, kanâ’ate tâbi’ kılmışdır.<br />

(Buhârî)deki bir hadîs-i şerîfde buyuruluyor ki, (İnsanın yidiklerinin en hayrlısı,<br />

iyisi, bileği ile kazanıp yidiğidir. Allahü teâlânın Peygamberi Dâvüd “aleyhisselâm”<br />

elinin emeği ile kazanıp yirdi).<br />

Fârisî (Tezkiret-ül-Evliyâ) kitâbında diyor ki, İbrâhîm Edhem “kuddise sirruh”<br />

hazretlerine, falanca yerde bir genç var. Gece gündüz ibâdet ediyor. Vecde gelip<br />

kendinden geçiyor, dediler. Gencin yanına gidip, üç gün müsâfir kaldı. Dikkat etdi,<br />

söylediklerinden dahâ çok şeyler gördü. Kendinin soğuk, hâlsiz, habersiz, gencin<br />

ise, böyle uykusuz ve gayretli hâline şaşıp kaldı. Genci, şeytân aldatmış mıdır,<br />

yoksa hâlis ve doğru mudur anlamak istiyordu. Yidiğine dikkat etdi. Lokması halâlden<br />

değildi. (Allahü ekber, bu hâlleri hep şeytândandır) deyip, genci evine<br />

da’vet etdi. Kendi lokmalarından bir dâne yidirince, gencin hâli değişip, o aşkı, o<br />

arzûsu, o gayreti kalmadı. Genç, İbrâhîme sorup, (Bana ne yapdın?) deyince,<br />

(Lokmaların halâlden değildi. Yemek yirken, şeytân da mi’dene giriyordu. O hâller,<br />

şeytândan oluyordu. Halâl yiyince şeytân giremedi. Asl, doğru hâlin meydâ-<br />

– 787 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!