22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

değildir. [Ya’nî Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler iledir. Evliyânın kitâbı ile değildir.<br />

Meselâ Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin (Füsûs) kitâbında bildirdiği, nassa muhâlif<br />

keşfleri bize sened olamaz.] Kıyâmetde Cehennemden kurtuluş, se’âdet-i ebediyyeye<br />

kavuşmak, nassa bağlıdır. Fussa bağlı değildir. Hayâller, rü’yâlar, Evliyânın<br />

kalblerine doğan keşfler ve ilhâmlar, nass yerine geçemez. Keşfi, ilhâmı hatâlı<br />

olanlar, kendilerini nassa uydurmağa ve vicdân ve keşflerine uymasa dahî nass<br />

ile amel etmeğe mecbûrdur. Bunlar, doğru keşflerin hâsıl olması için ve kalb gözlerinin,<br />

Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vesselâm”, ayaklarının tozları ile<br />

sürmelenmesi için Allahü teâlâya durmadan, yalvarmalıdır. Şunu da söyleyelim ki,<br />

vahdet-i vücûd tanıyan Evliyâ, mevcûdâtı mertebelere ayırıyor. Her mertebenin<br />

hâli ve hükmü başka başkadır diyor. İslâmiyyetin esâsı olan kesret, ya’nî çokluk<br />

ahkâmını elden bırakmıyor. Bunu terk etmeği, ilhâd ve zındıklık, ya’nî müslimânlıkdan<br />

ayrılmak biliyorlar. Emr-i ma’rûf yapmak ve fâsıkları ve kâfirleri fenâ bilmek,<br />

diğer ahkâm-ı islâmiyye gibi, kesret ahkâmı olduğundan, bunları terk edenleri,<br />

(mülhid) ve (zındık) bilmiş oluyorlar. Mutlak fenâlık yokdur diyenlerin de,<br />

nisbî [bir bakımdan] fenâlık vardır demesi lâzımdır. Kâfirleri fenâ bilmekdeki ve<br />

onlardan uzaklaşmakdaki nisbî fenâlık kâfîdir.<br />

Vahdet-i vücûd tanıyanlar, zehr yimiyor. Başkalarının yimesine de mâni’ oluyor.<br />

Akrebi, yılanı öldürüyor ve başkalarına, bunlardan korkmalarını ve sakınmalarını<br />

söylüyorlar. Kendilerine itâ’at edenleri beğenip, dinlemeyenleri, karşı gelenleri<br />

sevmiyorlar. Vahdet-i vücûd sâhiblerinin büyüklerinden, Celâleddîn-i Rûmî<br />

“kuddise sirruh” (Mesnevî)de:<br />

Bu söze inanmayanı, şu ânda,<br />

görüyorum, baş aşağı Cehennemde.<br />

buyuruyor. Bu büyükler, tatlı yemekleri, lezîz şerbetleri, nefîs kumaşları, hazîn sesleri,<br />

nazîf kokuları, latîf manzaraları, melîh sûretleri, tatsızlarından, çirkinlerinden<br />

dahâ çok istiyor ve seviyorlar. Kendilerine yakın olanları gözetiyor, bunları himâye<br />

ediyor, kendilerini ve bunları tehlükelerden koruyor, fâideli şeyleri çekip, zararlı<br />

şeylerden kaçınıyorlar. İhtiyâclarını elde etmeğe uğraşıyorlar. Çocuklarını terbiye<br />

ediyorlar. Mühim işlerinde birbirlerine danışıyor ve kızlarını ve âilelerini açık<br />

gezdirmeyip, yabancıların bunlara yaklaşmasına müsâ’ade etmiyorlar. Çocuklarını<br />

fenâ arkadaşlardan koruyorlar. Zâlimlere ve düşmanlarına cezâlarını veriyor ve<br />

hastalarını zararlı gıdâlardan perhîz ediyorlar. Bunlar, vahdet-i vücûd mudur? Yoksa<br />

kesret-i vücûd mu? O hâlde, bu alçak dünyâ işlerinde, kesret ahkâmına riâyeti<br />

terk etmek mubâh olduğu hâlde, bunları gözetip de, âhıret işlerinde bu ahkâma<br />

riâyet farz olduğu hâlde, terk etmek ve vahdet-i vücûd hîlesi ile, kulluk vazîfelerinden<br />

kurtulmak istemek, insâfa yakışır mı ve akla uygun olur mu? Bunun sebebi,<br />

ahkâm-ı ilâhiyyeye inanmamak ve Peygamberlere i’tikâd etmemekdir ve kıyâmete<br />

ve kıyâmetdeki azâblara ve ni’metlere îmânsızlıkdır. Vahdet-i vücûd tanıyanlardan,<br />

hâlleri doğru olanların, dinlerindeki kuvvet, işlerinin ahkâm-ı islâmiyyeye<br />

uygunluğu, kitâblarda uzun uzadıya yazılıdır. Pederim ve üstâdım, sebeb-i hayâtım<br />

ve se’âdetim abdestde, tahâretde ve nemâzda pek ziyâde dikkat ve edeblere<br />

riâyet ederdi ve (Bunları, babamdan görerek öğrendim. Herbir edebe, bütün incelikleri<br />

ile riâyeti, kitâblardan öğrenmek kolay değildir) buyururdu. Babaları, ya’nî<br />

bu fakîrin dedesi, vahdet-i vücûd sâhibi ve (Füsûs) kitâbının ma’rifetlerinde, eşi<br />

bulunmayan bir ârif iken, ahkâm-ı islâmiyyeyi gözetmesi, fevkal’âde çok idi. Kendileri<br />

bu davranışı, üstâdı Rükneddîn-i Çeştî hazretlerinin hareketlerinden görerek<br />

öğrendiklerini, onun ise, vahdet-i vücûd Evliyâsının büyüklerinden olduğu ve<br />

hâl ve keşflerine mağlûb olduğu hâlde, ahkâm-ı islâmiyyeye yapışmakda ferd-i kâmil<br />

idiği, herkesce ma’lûm idi, buyururlardı. Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleri vahdet-i<br />

vücûde mâil oldukları hâlde, ahkâm-ı islâmiyyeye yapışmakda ve islâmiyyeti<br />

yaymakda, misli yok idi. Çok def’a buyururdu ki, (Eğer ben şeyhlik etseydim,<br />

– 93 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!