22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İşin içi, özü şöyledir ki, bu muhârebeler, bu çarpışmalar düşmanlıkla, kin gütmekle<br />

olmadı. Hep, ictihâd ile, din bilgisi ile oldu. Bunun için, ayblamanın yeri yokdur.<br />

Nerde kaldı ki, bed düâ, ve la’net edilsin. Bir kimseyi kötülemek, ona la’net<br />

etmek ibâdet olsaydı, İblîs-i la’îne, Ebû Cehle, Ebû Lehebe ve Peygamber efendimizi<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” inciten, Ona cefâ ve ezâ eden ve bu hak olan<br />

dîne, düşmanlıklar, ihânetler, hıyânetler yapan, Kureyşin azılı kâfirlerine la’net<br />

etmek, islâmın îcâblarından olurdu. Düşmanlara la’net etmek emr edilmeyince,<br />

dostlara la’net sevâb olur mu? Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu<br />

ki, (Bir kimse, şeytâna la’net ederse, ben zâten mel’ûn oldum. Bu la’netin bana zarârı<br />

olmaz der. Yâ Rabbî! Beni şeytândan koru derse, eyvâh bel kemiğimi kırdın<br />

der). Bir başka hadîs-i şerîfde, (Şeytâna söğmeyiniz! Şerrinden, Allahü teâlâya sığınınız)<br />

buyuruldu. Bundan anlaşılıyor ki, bu gibi sözler, hazret-i Alîye iftirâdır.<br />

Onu kötülemekdir. Bundan başka, hazret-i Mu’âviye, hazret-i Alîye ve hazret-i Hasene<br />

ve Hüseyne ve diğerlerine “radıyallahü anhüm ecma’în” la’net etmeğe başladı<br />

demek de, Mu’âviye hazretlerine iftirâ olur. Birbirlerine, aslâ bed düâ, la’net<br />

etmediler. Ehl-i sünnet vel-cemâ’at mezhebi şöyledir ki, Mu’âviyeye “radıyallahü<br />

anh” dil uzatmak câiz değildir. Bu söz, ona bir iftirâdır. Hem bunu bildiren, doğru<br />

bir haber de yokdur. Târîhciler söylüyor ise, bunların sözü, nasıl sened olabilir?<br />

Dînin temel bilgileri, târîhcilerin sözleri üzerine kurulamaz. Burada, imâm-ı<br />

a’zam Ebû Hanîfenin ve onun eshâbının sözlerine bakılır. Târîhcilerin sözlerine<br />

ve Keşşâf tefsîrinde yazılı olan haberlere bakılmaz. Keşşâfda, hazret-i Alînin ve<br />

hazret-i Mu’âviyenin ismleri geçmiyor. Bu iki din büyüğünün birbirine la’net etdiğini<br />

gösteren bir işâret bile yokdur. Bununla berâber (Keşşâf)daki o yazılar doğrudur.<br />

Ehl-i sünnetin bildirdiğine uymıyan birşey yokdur ki, iyi ma’nâ çıkarmağa<br />

çalışmak lâzım gelsin. Evet, Emevî halîfeleri, minberlerde, Ehl-i beyte yıllarca la’net<br />

etdirdi. Ömer bin Abdül’azîz “rahmetullahi aleyh” buna son verdi. Allahü teâlâ,<br />

bizim tarafımızdan, ona bol bol mükâfât versin! Fekat, Mu’âviye de “radıyallahü<br />

anh” Emevî halîfelerinden ise de, ona dokunulamaz. Eğer, hazret-i Mu’âviye<br />

“radıyallahü teâlâ anh” söğülürse, kötülenirse bu ayrılıkda ve muhârebelerde,<br />

onunla birlik olan, çok sayıda Eshâb-ı kirâm, hattâ aşere-i mübeşşereden birkaçı<br />

da mel’ûn olur. Bu din büyüklerine dil uzatmak, onlardan bize gelmiş olan din<br />

bilgilerini bozmağa sebeb olur. Hiçbir müslimân, bunu uygun görmez ve kabûl etmez.<br />

Ba’zıları, üç halîfeyi ve hazret-i Mu’âviyeyi ve ictihâdda ona uyanları “radıyallahü<br />

teâlâ anhüm ecma’în” kötülüyor, bunlara söğüyor, Peygamber efendimizden<br />

sonra “sallallahü aleyhi ve sellem”, birkaçından başka, Eshâb-ı kirâmın hepsi<br />

mürted oldu diyorlar. Ehl-i sünnet vel-cemâ’at mezhebine göre, Eshâb-ı kirâmın<br />

hepsine, iyilikden başka birşey söylenmez. Hiçbiri fenâ, kötü değildir. İmâm-ı Yahyâ<br />

bin Şeref Nevevî, (Müslim) hadîslerini açıklarken buyuruyor ki, o muhârebelerde,<br />

Eshâb-ı kirâm üçe ayrılmışdı: Bir kısmının ictihâdı, hazret-i Alînin ictihâdına<br />

uygun oldu. Bunlara kendi ictihâdlarına uygun yol tutmak vâcib oldu. Bunlar,<br />

hazret-i Alîye “radıyallahü anhüm” yardım etdi. Eshâb-ı kirâmın ikinci kısmı,<br />

ictihâdda, doğru olanı ayıramadı. Bunların, kimseye karışmaması vâcib oldu.<br />

Üçüncü kısmın ictihâdı, hazret-i Alîye karşı gelenlerin ictihâdları gibi oldu. Bu ictihâdda<br />

olanların karşı tarafa yardım etmesi lâzım oldu. Demek ki, her biri, kendi<br />

ictihâdına uygun iş yapdı. Bunun için hiçbirini ayblamak doğru değildir. Bununla<br />

berâber, hazret-i Alî ve onun ictihâdında olup, ona uyanlar, ictihâdda doğruyu<br />

bulmuşlardı. Karşılarındakiler, ictihâdda yanılmışlardı. Fekat, ictihâdda yanılma<br />

olduğu için, kötülenemez. Yanılanlar bir sevâb aldı. Doğruyu bulanlar, on sevâb<br />

aldı. Yanıldılar demek bile, doğru değildir. Yanılanları da iyilikle anmak lâzımdır.<br />

Demek ki, Mu’âviyeyi “radıyallahü anh” sevmiyen, ona la’net eden bir kimse, bütün<br />

Eshâbı iyi bilip sevse de, Ehl-i sünnet vel-cemâ’atden olamaz. Böyle kimseyi,<br />

Şî’îler de sevmez. Bu kimse, Ehl-i sünnet olmadığı gibi, Şî’î de değildir. Üçüncü bir<br />

– 513 – Se’âdet-i <strong>Ebediyye</strong> 2-F:33

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!