22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

kendisinin kullanması mekrûh olduğu (Buhârî)de yazılıdır. Kâğıd olarak verilen zekâtlar<br />

sahîh olmaz. Tekrâr vermek lâzımdır. Sonradan fakîr olan, az altın ile devr<br />

yaparak kazâ eder. Asrlardan beri müslimânlar, zekâtlarını altın, gümüş olarak vermişdir.<br />

Hiçbir din âlimi, fülûs denilen paraların ve borç senedinin zekât olarak verileceğini<br />

söylememişdir. 5 Mayıs 1338 [m. 1922] târîhli fetvâ denilen yazı doğru değildir.<br />

Şâfi’îde câiz olmadığı (İkdül-ceyyid)de yazılıdır. [Birinci kısm, 54. ncü maddenin<br />

sonuna bakınız!]<br />

(İbni Âbidîn) “rahmetullahi teâlâ aleyh”, sarf, ya’nî sarraflık satışını anlatırken<br />

diyor ki, (Fülûs, ya’nî bakır paralar, geçer akçe ise, üzerindeki değere göre para<br />

olur. Üzerindeki değer geçer değilse, kıymetsiz mal olur). Onüçüncü sahîfesinde<br />

diyor ki, (Ödenecek senedlerin iki dürlü değeri vardır: Üzerinde yazılı olan değeri<br />

olup, sened sâhibinin, kendinde bulunmıyan malını göstermekdedir. Kâğıdın kendi<br />

değeri ise pek azdır). İnsanın malı, kendinde bulunuyorsa, bu mala (Ayn) denir.<br />

Kendinde bulunmıyorsa, (Deyn) denir. Kâğıd liraların üzerlerinde yazılı olan<br />

değerler, deyn olan zekât malını göstermekdedir. (Dürr-ül-muhtâr), onikinci sahîfede<br />

diyor ki, (Ayn veyâ geri alınacak deyn olan malın zekâtını deyn olan maldan<br />

vermek câiz değildir. Ayn olan maldan vermek lâzımdır). Meselâ fakîrden alacağı<br />

olan ikiyüz dirhemin beş dirhemini zekât niyyeti ile ona bağışlayıp kalanı alsa,<br />

câiz olmaz. Ancak beş dirhemin zekâtı verilmiş olur.<br />

(Kâğıd paralar, birkaç kişi arasında yapılan âdî senede benzetilemez. Bunlar her<br />

yerde geçer. Altın gibidirler) demek doğru değildir. Çünki, (İbni Âbidîn) yemîn<br />

bahsinde diyor ki, İmâm-ı Ebû Yûsüf, Hârûn Reşîd için yazdığı, (Harâc ve Uşr)<br />

kitâbında buyuruyor ki, (Halîfenin, toprak sâhiblerinden, harâc ve uşr olarak, altın,<br />

gümüş yerine, başka geçer akça, meselâ sütûka denilen parayı alması harâmdır.<br />

Çünki bunlar, herkesin kabûl etdiği damgalı para ise de, altın değil, bakır paradır.<br />

Altın, gümüş olmayan parayı zekât ve harâc olarak alması harâmdır).<br />

Kâğıd paraların zekâtını, altın olarak vermek takvâ değildir. İbâdetlerde takvâ,<br />

bunların bir mezhebin imâmlarının hepsine, hattâ her mezhebe uygun olmasına<br />

çalışmak demekdir. Fakîr, kâğıd paraya râzı oluyor ve onunla ihtiyâclarını gideriyor<br />

denirse, fakîrin râzı olması değil, Allahü teâlânın râzı olması ve kabûl etmesi<br />

lâzımdır. Meselâ, (İbni Âbidîn) onikinci sahîfede diyor ki: (Bir zenginin, bir<br />

fakîrden alacağı olsa, fakîre borç senedini verip, sana, alacağım kadar zekât vermeğe<br />

niyyet etdim. Sen de kabûl et ve borcuna karşılık tut, ödeşmiş olalım dese,<br />

fakîr de kabûl etdim dese, islâmiyyet, bunu kabûl etmiyor ve zengin, zekâtını<br />

vermiş olmuyor. Çünki, zekât, lâf ile, borc senedi vermek ile, râzı olmak ile edâ edilmiş<br />

olmuyor. Mal teslîm etmek ile oluyor. Bu zenginin, zekâtını fakîre vermesi, fakîrin<br />

de, aldıkdan sonra, tekrâr zengine geri vererek borcunu ödemesi lâzımdır.<br />

Şâfi’î ve hanbelî mezheblerinde de böyledir. Fakîrin, bu parayı geri vereceğine güvenemiyorsa,<br />

güvendiği birini fakîre göstererek, zekâtını almak ve borcunu ödemek<br />

için, bunu vekîl yap der. Zekâtı bu vekîle verir. Vekîl de, zengine geri vererek,<br />

fakîrin borcunu öder). Böyle olduğu (Dürr-i yektâ) ve (Mîzân-ı kübrâ) kitâblarında<br />

da yazılıdır.<br />

(İbni Âbidîn) “rahmetullahi teâlâ aleyh” yine aynı sahîfede buyuruyor ki:<br />

(Zengin bir kimse, ayn olan, ya’nî elinde bulunan malının [veyâ elinde bulunan kâğıd<br />

paraların karşılığı deyn olan altınların] zekâtını fakîre vermek için, başka birinde<br />

bulunan alacağının senedlerini [veyâ bankadan veyâ sarrafdan altın alacak<br />

kadar kâğıd parayı] o fakîre verip, senedlerde yazılı malı, borçludan almasını<br />

[veyâ o kâğıd paralarla bankadan, sarrafdan altın almasını] fakîre emr etse, fakîr<br />

o malı, borçludan aldığı zemân [ya’nî kâğıd para verip altın alınca] zenginin zekâtı<br />

ayn olarak verilmiş olur. Malı [altını] fakîr teslîm almadıkca, yalnız senedi [kâğıd<br />

parayı] vermekle, zekât verilmiş olmaz. Çünki, fakîr, o malı [altını] aldığı zemân,<br />

borc senedi [ya’nî kâğıd para], mal [altın] olup, aynın [ve deynin] zekâtı, ayn<br />

– 300 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!