22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

göğsü ile karnı berâber idi. Omuz başının kemikleri iri idi. Mubârek göğsü geniş<br />

idi. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” kalb-i şerîfi, nazargâh-ı ilâhî idi.<br />

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” çok uzun boylu olmayıp, kısa dahî değil<br />

idi. Yanına uzun bir kimse gelse, ondan uzun görünürdü. Oturduğu zemân, mubârek<br />

omuzu, oturanların hepsinden yukarı olurdu.<br />

Mubârek saçları ve sakallarının kılı çok kıvırcık ve çok düz değil, yaradılışda ondüle<br />

idi. Mubârek saçları uzundu. Önceleri kâkül bırakırdı, sonradan ikiye ayırır<br />

oldu. Mubârek saçlarını ba’zan uzatır, ba’zan da keser, kısaltırdı. Saç ve sakalını<br />

boyamazdı. Vefât etdiği zemânda, saç ve sakalında ak kıl, yirmiden az idi. Mubârek<br />

bıyığını kırkardı. Bıyıklarının uzunluğu ve şekli, mubârek kaşları kadar idi. Emrinde<br />

husûsî berberleri var idi. [Müslimânların da, sakalı bir tutam uzatması, fazlasını<br />

kesmesi, bıyıklarını kırkması sünnetdir.]<br />

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” misvâkini ve tarağını yanından ayırmazdı.<br />

Mubârek saçını ve sakalını tararken aynaya nazar eylerdi. Geceleri mubârek<br />

gözlerine sürme çekerdi.<br />

Fahr-i kâinât “aleyhi ekmelüt-tehıyyât” önüne bakarak, sür’atle yürürdü. Bir<br />

yoldan geçdiği, güzel kokusundan belli olurdu.<br />

Fahr-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem” kırmızı ile karışık beyâz benizli olup,<br />

gâyet güzel, nûrlu ve sevimli idi. Bir kimse, Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm”<br />

siyâh idi dese, kâfir olur.<br />

[O “sallallahü aleyhi ve sellem”, arab idi. Arab, lügatda, güzel demekdir. Meselâ,<br />

lisân-ı arab, güzel dil demekdir. Istılâh ma’nâsı ise, ya’nî coğrafyada arab demek,<br />

Arabistân ismindeki yarımadada doğup büyüyen, oranın ıklîmi, havası, suyu<br />

ve gıdâsı ile yetişen ve onların kanından olan kimse demekdir. Anadoludaki kandan<br />

gelenlere Türk, Bulgaristânda doğup büyüyenlere Bulgar, Almanyadakilere<br />

Alman dedikleri gibi, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” de Arabistân yarımadasında<br />

doğduğu için Arabdır. Arablar beyâz, buğday benizli olur. Bilhâssa Peygamberimizin<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” sülâlesi beyâz ve çok güzel idi. Zâten<br />

dedeleri İbrâhîm “aleyhisselâm”, beyâz olup, Basra şehri ehâlîsinden, Târuh isminde<br />

beyâz bir müslimânın oğlu idi. Kâfir olan Âzer, hazret-i İbrâhîmin “aleyhisselâm”<br />

babası değildi. Amcası ve üvey babası idi.<br />

Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” babası Abdüllahın güzelliği, Mısra kadar<br />

şöhret bulmuşdu ve alnındaki nûrdan dolayı, ikiyüze yakın kız, evlenmek<br />

için Mekkeye gelmişdi. Fekat, Muhammed aleyhisselâmın nûru, Âmineye nasîb<br />

oldu.<br />

Türkiyede ve birçok islâm memleketlerinde, bir asrdan beri, Abdüllahın evlendiği<br />

geceye, Regâib kandili ismini veriyorlar. Regâib gecesine böyle ma’nâ vermek<br />

doğru değildir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” dokuz aydan önce dünyâyı<br />

teşrîf etmiş olduğunu bildirmek olur ki, bu da, noksânlık ve kusûrdur. Her bakımdan,<br />

her insanın üstünde ve her bakımdan kusûrsuz olduğu gibi, Âmine valdemizi<br />

“rahmetullahi teâlâ aleyhâ” nûrlandırdığı zemân da, noksân ve kusûrlu değildi.<br />

Bu zemânın noksân olması, tıb ilminde ayb ve kusûr sayılmakdadır.<br />

Receb-i şerîfin ilk Cum’a gecesine Regâib gecesi denir. Çünki, Allahü teâlâ, bu<br />

gecede, mü’min kullarına, ragîbetler, ya’nî ihsânlar, ikrâmlar yapar. O gece yapılan<br />

düâ red olmaz ve nemâz, oruc, sadaka gibi ibâdetlere, katkat sevâb verilir. O<br />

geceye hurmet edenleri afv eyler.<br />

İslâmiyyetin ilk zemânlarında ve islâmiyyetden evvel, Receb, Zil-ka’de, Zil-hicce<br />

ve Muharrem aylarında harb etmek harâm idi. (Rıyâd-un-nâsıhîn) kitâbı, ikinci<br />

bâbı, sekizinci faslında buyuruyor ki, (Zâhidî ve Alî Cürcânî tefsîrlerinde ve birçok<br />

tefsîrde yazıyor ki, islâmiyyetden evvel, arablar, Receb veyâ Muharrem aylarında<br />

harb edebilmek için, ayların yerini değişdirir, ileri veyâ geri alırlardı. Resû-<br />

– 375 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!