22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

zımdır. Köylü, kovanın delik olduğunu görerek, bilerek buğdayını koyarsa, malını,<br />

kendi isteği ile ziyân etmiş olur.<br />

Sigortacının, tüccârı aldatmak kasdı olmadığı meydândadır. Geminin batıp, batmıyacağını<br />

bilmez. Hırsızların, yol kesenlerin tehlükesi varsa, bunu, sigortacı gibi,<br />

tüccâr da bilir. Tüccârın sigorta parası vermesi de, yolda tehlüke olduğunu bilip,<br />

malı elden çıkınca, bedelini alabilmesi içindir. Sigorta işi, yolcunun veyâ köylünün<br />

aldatılmasına benzememekdedir.<br />

Müslimân tüccârın, Dâr-ül-harbde, [ya’nî İngiltere gibi putlara tapınılan bir memleketde]<br />

bulunan bir harbî ortağı olup, bu ortağı, orada, sigortacı ile sözleşme (anlaşma)<br />

yapar ve helâk olan malın bedelini, orada sigortacıdan alıp, buradaki müslimân<br />

ortağına gönderirse, müslimân tüccârın, gelen bu parayı alması halâl olur.<br />

Çünki, fâsid olan sözleşme, Dâr-ül-harbde ve iki harbî arasında olmuşdur. Onların<br />

malı, kendi istekleri ile, müslimâna gönderilmişdir. Alması günâh olmaz.<br />

Müslimân tâcirin, Dâr-ül-harbe gidip, sigortacı kâfir ile orada sözleşme yapması<br />

ve helâk olan malın değerini, Dâr-ül-islâmda, sigortacının vekîlinden alması câiz<br />

olur. Çünki, Dâr-ül-harbde bir harbî ile yapılan sözleşmenin kıymeti yokdur. Harbînin<br />

malını, onun rızâsı ile almış olur. Kâfir ile sözleşmeği Dâr-ül-islâmda yapıp,<br />

malın bedelini kâfirden Dâr-ül-harbde alırsa, kâfirin isteği ile olsa bile, alması halâl<br />

olmaz. Çünki, bu parayı Dâr-ül-islâmda yapılan fâsid akd, ya’nî sözleşme sonucu<br />

olarak almakdadır. Dâr-ül-islâmda yapılan her akd mu’teberdir. Şer’î hükmleri<br />

yapılır. Bu akd, fâsid olduğu için harâmdır. İbni Âbidînden terceme, burada<br />

temâm oldu.<br />

Son asrın büyük âlimlerinden Muhammed Bahît-ül-Mutî-î “rahmetullahi teâlâ<br />

aleyh” (Sükertah) risâlesinin 24. cü sahîfesinde, (Te’mîn, ya’nî sigorta sözleşmesi,<br />

fâsid bir akddir. Çünki, muhtemel olan bir tehlükeye bağlanan bir sözleşmedir.<br />

Bu ise kumardır) diyor. Ahmed İbrâhîm efendi de, (Mecellet-üş-şübbân-il müslimîn)in<br />

1941 senesinin 3. cü sayısında, (Hayât sigortası, bir tehlükeye bağlanan bir<br />

kumardır) demekdedir. Bu âlimlere karşılık, doktor Sıddîk Muhammed Emîn<br />

Darîr, (Hedy-ül-islâmî)nin 1975 senesi altıncı sayısında, (Sigorta yardımlaşmadır.<br />

Bir kimseye gelen tehlükeyi, birçok kimsenin paylaşmasını te’mîn etmekdedir. Sigortacı<br />

bu yardımlaşmağa kefîl olmakdadır. Sigortalı ve sigortacı, alacakları ve verecekleri<br />

paradan emîndirler. Sigorta, tehlükenin zararından kurtulmak içindir. Kumar<br />

ise kendini tehlükeye atmakdır. Sigorta ciddî bir sözleşmedir. Kumar ise<br />

oyundur. Evet, sigorta, (Garer) bulunan, ya’nî sonu muhtemel ve şübheli olan bir<br />

(Akd)dir, bir sözleşmedir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, garer bulunan<br />

satışı yasak etmişdir. Yakalamadan önce balığı satmak böyledir. Sigortadaki garer,<br />

garer-i fâhişdir. Fekat umûmî ihtiyâc olunca ve başka çâre bulunmayınca, garer<br />

bulunan akdler câiz olur. İmâm-ı Süyûtî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, ihtiyâcı şöyle<br />

ta’rîf etmekdedir: Memnû’ olanı kullanmazsa meşakkat hâsıl olacak hâldir.<br />

Fekat, kullanmazsa ölüm hâsıl olmaz). Tehlükeye, zarara düşen insanın, yardıma<br />

ihtiyâcı inkâr edilemez. Fekat, kâr, kazanc için kurulmuş olmıyan teberru’ yardım<br />

şirketleri bu işi görür. Kâr, kazanc için kurulmuş olan sigorta şirketlerine lüzûm<br />

yokdur. Yardım şirketlerini, teberru’ edenler arasından seçilenler veyâ hükûmetler<br />

idâre eder.<br />

Muhammed Emîn Darîr, kendi fikri ile, kendi mantıkı ile büyük fıkh âlimlerine<br />

karşı geliyor. Hâlbuki, fikri de, mantıkı da fıkh ilmine uygun değildir. Evvelâ<br />

kumara yardımlaşma diyor. Düşünmiyor ki, islâmiyyet, kumar şeklinde şübheli olan<br />

yardımlaşmayı harâm etmiş, kazâ, felâket gelene, hayr sâhiblerinin teberru’ ederek,<br />

yardım yapmalarını teşvîk etmişdir. Zarar görene, harâm yoldan değil, halâl<br />

yoldan yardım etmek lâzımdır. Sigortalı için, alacağından emîn olduğunu söylemesi,<br />

felâket geleceğini önceden bildiğini söylemek olur ki, bu sözü fıkh bilgisine ters<br />

düşdüğü gibi, îmâna da dokunmakdadır. Çünki, gaybı bilmek sözü insanı küfre gö-<br />

– 876 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!