22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Bundan sonra yazıyorsunuz ki, ilm-i ilâhîde bulunan şeylerin aslı vardır. Bu asl<br />

da, ilm ve belki âlimdir. Fekat, ademlerin aslı nedir? Cevâbında deriz ki, ademlerin<br />

aslı ve menşei, ilm-i ilâhîde birbirlerinden ayrılmış olan kemâlât-i ilâhîdir. Bu<br />

cevâbımız kime uygun gelmez?<br />

Yine yazıyorsunuz ki, hakîkî kulluk, Onu sevmek ve Ondan başka herşeyden<br />

vazgeçmekdir. Ya’nî dünyâ gibi, âhıreti de terk etmekdir. Evet böyledir. Fekat herkes<br />

böyle olduğunu söyler. Doğru ile yalancıları ayıran alâmet, islâmiyyete yapışmakdır.<br />

Bu sevginin çokluğuna alâmet, sünnete [ya’nî ahkâm-ı islâmiyyeye] çok<br />

yapışmak ve bid’atden çok kaçmakdır. Bu alâmetler bulunmıyan lâfları beğenmezler.<br />

Herşeyden vazgeçdim demelerini, hepsine sarıldım anlarlar.<br />

Muhterem efendim! Düşüncelerin, vesveselerin çokluğundan şikâyet ediyorsunuz.<br />

Mahlûkâta ilm oldukca, vesvese de olur. Onları unutunca, vesveseler de kalmaz.<br />

O hâlde, eşyâyı bilmek ve unutmak üzerinde durmak lâzımdır. Herşeyden,<br />

her mahlûkdan Allahü teâlâya giden bir yol vardır. Çünki, her mahlûkun kendisi<br />

ve sıfatları Onun kudretinin eseridir. Bu eserlerin sâhibini bulan uyanık bir kimse,<br />

o gizli yolu ve o ma’nevî bağı görür, anlar. Eşyânın Allahü teâlâya delâlet etmesi,<br />

Onu göstermesi için, Onunla ittihâd etmesi, birleşmesi niçin lâzım olsun? Duman<br />

ateşi haber verir ise de, ateşle ne münâsebeti, ne ittihâdı var? Allahü teâlâyı<br />

çok seven, az bir alâka ve işâret ile hemen Ona döner. Hiçbirşey Onu unutmasına<br />

sebeb olmaz. Her gördüğü şeyi, kudretin eseri görüp, eser sâhibine döner. Bunun<br />

için, hiçbirşey, ârifi kendine çağırmaz, eser sâhibine çağırır. Ârifin kalb gözünü,<br />

kendinden, sâhibine aks etdirir, çevirir. Hâlbuki Allahü teâlâyı eşyâ ile ittihâd<br />

etmiş bilen zevallıları, herşey kendilerine çağırır. Kendilerine tutulmasına sebeb<br />

olup çeker. Kendilerini mahbûb, ma’şûk olarak gösterirler. Her çirkin şeytân, cilve<br />

ile, nâz ile kendini ma’şûk yapıp, sedd-i İskender gibi perde olur. Fârisî beyt tercemesi:<br />

Güzeller yanaklarını saklamış, şeytân nâz ediyor,<br />

Şaşırdım kaldım, hayretden, aklım gidiyor.<br />

Mümkinin, mahlûkun varlığı ve kemâl sıfatları, o mukaddes mertebenin zılleri,<br />

aksleri ise, zılden asla yol vardır. Fekat zıl, asl değildir.<br />

Bu fakîr, ârif kemâle geldikden sonra, bunun eşyâya olan ilmine hiçbir zemân<br />

ilm-i huzûrî demedim. İlm-i husûlî değildir dedim ise de, bu, ilm-i huzûrîdir demek<br />

değildir. Çünki, Allahü teâlânın eşyâya olan ilmi [ya’nî herşeyi bilmesi] huzûrî ve<br />

husûlî ilmlerden değildir. İlm-i ilâhînin, yalnız bir inkişâfıdır ki, bilinen şeyleri birbirinden<br />

ayırır. İlmde hiçbirinin sûreti hâsıl olmaz. Allahü teâlânın ilminde bulunan<br />

şeyler demek, ilm-i ilâhî ile birbirlerinden ayrılan şeyler demekdir. Bu şeyler,<br />

her nerede bulunursa bulunsunlar, Allahü teâlâya münkeşifdir [ilmine açıkdır]. Allahü<br />

teâlânın eşyâyı bilmesine ilm-i huzûrî veyâ ilm-i husûlî demek, tevhîd-i vücûd<br />

erbâbına uygun gelir. İşte bir ârif kemâle geldikden sonra, bunun ilmi de böyle<br />

olur. Herşey, nerde olursa olsun, ârifin ilmine münkeşif olur. Ârifin zihninde,<br />

sûretleri hâsıl olmaz. Bu ilm de, ne husûlîdir, ne de huzûrî. Herşeyi akllarına uydurmak<br />

istiyen, bu söze inanmaz ve kabûl etmez ise de, biz zâten onlara söylemiyoruz.<br />

Bunlar, zevk ile, tadarak bilinen şeylerdir. Vicdânî [ya’nî kalb ile bulunan]<br />

şeylerdir. Anlatarak inandırılacak, ilzâmî şeyler değildir. Bu ma’rifetin şaşılacak<br />

tarafı şudur ki, ilm, huzûrî değildir. Bilinen şeyin sûreti de hâsıl olmaz. Tatmadan<br />

bunlar anlaşılamaz.<br />

Efendim! Nemâz, tecellîlerden, müşâhedelerden dahâ üstündür demenin sebebi<br />

şudur ki, muhakkak biliyoruz ki, Allahü teâlâ, bu tecellîden ve müşâhedelerden<br />

gayrıdır. Bunlara kapılıp kalmak, zıllere, hattâ benzerlere, misâllere bağlanıp kalmak<br />

olup, bunlar, matlûb değil, başka şeylerdir. Herşey, Allahü teâlânın aynıdır<br />

diyen, aşk serhoşudur. Matlûbun, maksadın kendinden haber veren, yalnız nemâz-<br />

– 965 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!