22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ı görünüyor diyorlar. Hâlbuki, bu görünenler, ismlerin ve sıfatların akslerinden,<br />

zıllerinden bir zıldir. İsmlerin ve sıfatların kendileri değildir. Burasını bu mektûbun<br />

sonunda dahâ açıklayacağız, inşâallahü teâlâ.<br />

Allahü teâlâ, bî-çûn ve bî-çigûnedir. Anlaşılabilen, düşünülebilen herşey, Ondan<br />

uzakdır. O hâlde, âfâk ve enfüs aynalarında yerleşemez. Bu aynalarda görülenler,<br />

zemânlı, mekânlı şeylerin görünüşüdür. Âfâk ve enfüsü geçerek, Onu,<br />

âfâk ve enfüsün ötesinde aramak lâzımdır. Âfâk olsun, enfüs olsun, Onun Zâtı,<br />

mahlûklar aynasına yerleşmiyeceği gibi, ismleri ve sıfatları da, bunlara yerleşmez.<br />

Buralara aks eden herşey, ismlerin ve sıfatların aksleri, zılleri ve misâlleridir.<br />

Hattâ, ismlerin ve sıfatların zılleri ve nümûneleri de, âfâk ve enfüsün dışındadır.<br />

Burada, kudretin görünmesinden başka birşey yokdur. Çünki, Allahü teâlânın ismleri<br />

ve sıfatları da, kendisi gibi bî-çûn ve bî-çigûnedir. Benzerleri ve nümûneleri<br />

yokdur. Âfâk ve enfüsden dışarı çıkılmadıkca, ismlerin ve sıfatların akslerinin ve<br />

zıllerinin ne demek olduğu anlaşılamaz. Nerde kaldı ki, ismler ve sıfatlar anlaşılmış<br />

olsun. Şaşılacak şeydir ki, bu fakîre bildirilenler, gösterilenler, o büyüklerin<br />

tatdıklarına ve gördüklerine hiç uymuyor. Bunlardan birini söylesem, kim inanır?<br />

Kim kabûl eder? Eğer söylemeyip saklasam, yanlışın doğru ile karışmasına ve Hak<br />

teâlâya câiz olmıyan şeylerin söylenmesine göz yummuş olurum. Onun için, ister<br />

istemez, doğrusunu ve Allahü teâlâya söylenmesi yakışanı bildireceğim. Uygun olmıyanları<br />

red edeceğim. İster inansınlar, ister inanmasınlar. Bunu düşünmüyorum<br />

ve üzülmüyorum. Kendi bilgisinden, keşflerinden şübhesi olan, başkalarının inanmamasından<br />

korkar. İşin doğrusu güneş gibi açıkda olunca, keşflerin doğruluğu,<br />

ayın ondördü gibi meydânda olunca ve akslerden, hayâllerden kurtulmuş ve misâllerin,<br />

nümûnelerin üstüne çıkarılmış olunca, bilgilerde hiç şübhe olur mu? Hocam<br />

[Muhammed Bâkî] “kuddise sirruh” buyurdu ki, (Hâllerin doğru olmasına alâmet,<br />

bunlara tam bir yakîn ve inanmakdır). Bundan başka, Allahü teâlânın lutfü,<br />

ihsânı ile, bu büyüklerin söyledikleri hâllerin herbiri, ayrı ayrı bu fakîre [ya’nî<br />

İmâm-ı Rabbânîye “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz] bildirildi. Tevhîd, ittihâd, ihâta<br />

ve sereyân ma’rifetleri gösterildi. O büyüklere gösterilen ve bildirilenlerin içyüzü<br />

hâsıl oldu. İlmlerinin, ma’rifetlerinin incelikleri meydâna çıkarıldı. Bu makâmda<br />

çok zemân kaldım. Bütün bunların, azına çoğuna kavuşdum. Bunlarda artık<br />

şübhe ve tereddüd kalır mı?<br />

Nihâyet Allahü teâlânın lutfü ile anlaşıldı ki, bu görünenlerin, anlaşılanların hepsi,<br />

zıllerin, akslerin, hayâllerin oyunlarıdır, görünüşleridir. Misâllere, hayâllere kapılmakdan<br />

başka birşey değildir. Aranılan, bunların ötesindedir. İstenilen, bunlardan<br />

başkadır. Bunu anlayınca, çâresiz, bu ma’rifetlerin hepsinden yüzçevirdim.<br />

Bî-çûn olan Zât-ı ilâhîye teveccüh eyledim. Yeri, mikdârı ve sıfatı olan herşeyden<br />

uzaklaşdım. Hâlim böyle olmasaydı, büyüklere uymayan söz söyleyebilir mi idim?<br />

Bu ayrılık, Allahü teâlânın zâtında ve sıfatlarında olmasaydı ve Allahü teâlânın takdîs<br />

ve tenzîhi için olmasaydı, bu büyüklere uymayan sözü yine söylemezdim. Ağzımı<br />

açamazdım. Çünki, onlara ihsân olunan ni’metlerin artıklarını toplayan bir<br />

dilenci gibi idim. Onların ni’met sofralarını temizleyen bir hizmetciyim. Yine<br />

söylüyorum ki, bu fakîri [ya’nî İmâm-ı Rabbânîyi “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”],<br />

lutf ederek terbiye eden, yetişdiren onlardır. Katkat ihsânları ile fâidelendiren<br />

onlardır. Fekat, ne yapayım? Allahü teâlânın zâtında ve sıfatlarında olduğundan<br />

ve Onun mukaddes cenâbına yakışmıyan kelimeler kullanıldığından, bunun<br />

karşısında susmak ve başkalarının inanmamasından korkmak, dîne ve diyânete<br />

sığmaz ve kulluğa uymaz.<br />

Vahdet-i vücûd ve benzeri ba’zı bilgilerde, âlimlerin tesavvufculardan ayrılması,<br />

akl yolu ile ve istidlâl iledir. Bu fakîrin ayrılması ise, keşf ve şühûd, ya’nî görmek<br />

iledir. Âlimler, tesavvufcuların bilgilerinin çirkin olduğunu söylüyor. Bu fakîr<br />

ise, güzel olduğunu, fekat maksadın, arzûnun bunlar olmadığını, bunları bıra-<br />

– 935 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!