22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

müslimânları tahkîr etmiş, alçaltmış olur. [Hak teâlâ, Âl-i İmrân sûresinde kâfirlere<br />

kıymet verenlerin ve küfre tâbi’ olanların aldandıklarını ve pişmân olacaklarını beyân<br />

buyurarak meâli, (Ey benim sevgili Peygamberime “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />

inananlar! Eğer, kâfirlerin sözlerine aldanıp da, Resûlümün “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />

yolundan ayrılırsanız, kendilerine müslimân süsü veren din düşmanlarının,<br />

ya’ni zındıkların uydurma ve yaldızlı sözlerine kapılarak, îmânınızı çaldırırsanız, dünyâda<br />

ve âhıretde ziyân edersiniz) olan yüzkırkdokuzuncu âyet-i kerîmeyi gönderdi.]<br />

Allahü teâlâ, kâfirlerin, kendi düşmanı ve Peygamberinin “sallallahü aleyhi ve<br />

sellem” düşmanı olduklarını bildiriyor. Allahü teâlânın düşmanlarını sevmek ve onlarla<br />

kaynaşmak, insanı Allahü teâlâya ve Onun Peygamberine “sallallahü aleyhi<br />

ve sellem” düşman olmağa sürükler. Bir kimse, kendini müslimân zan eder. Kelime-i<br />

tevhîdi söyleyip, inanıyorum der. Nemâz kılar ve her ibâdeti yapar. Hâlbuki,<br />

bilmez ki, böyle çirkin hareketleri, onun îmânını ve islâmını temelinden götürür.<br />

[Kâfirler, ya’nî Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdiği islâm dînini<br />

beğenmiyenler, zemâna, asra ve fenne uymuyor diyenler ve mürtedler, müslimânlarla<br />

ve müslimânlıkla, açıkça ve alçakça alay ediyor, müslimânları aşağı görüyorlar.<br />

Müslimânlığın dışında kalmak, keyflerine, şehvetlerine ve içlerindeki kötü<br />

isteklerine uygun geldiğinden, müslimânlığa gericilik, îmânsızlığa, dinsizliğe asrîlik,<br />

münevverlik ve ışıklı yol diyorlar. (Mürted) demek, müslimân evlâdı oldukları<br />

hâlde, müslimânlıkdan haberleri olmadığından ve hiç bir din âliminin kitâbını<br />

okumadıklarından ve anlamadıklarından, yalnız bir lutfe, bir teveccühe ve<br />

dünyâlığa kavuşmak için ve akıntıya kapılmış olmak için, müslimânlığı beğenmiyenler,<br />

terakkîye mâni’dir diyenlerdir.<br />

Bunlardan ba’zısı, temiz yavruları aldatmak için (İslâmiyyetde herşey “miş” ile<br />

bitiyor. Şöyle imiş, böyle imiş diye, hep mışa dayanıyor. Bir sened ve vesîkaya dayanmıyor.<br />

Diğer ilmler ise, isbât edilip, bir vesîkaya dayanmakdadır) diyorlar. Bu<br />

sözleri ile, ne kadar câhil olduklarını gösteriyorlar. Hiç de, bir islâm kitâbı okumamışlar.<br />

İslâmiyyet ismi altında, hayâllerinde, birşeyler tasarlayıp, din bu düşüncelerden<br />

ibâretdir sanıyorlar. Bilmiyorlar ki, hayâllere tapınan, hıristiyanlardır. Birkaç<br />

yehûdînin ortaya çıkardığı, heykellere, taşlara tapınıyorlar. Hâlbuki müslimânlar,<br />

peygamberlerin en üstünü Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olmakda, haber verdiği,<br />

mi’râc gecesinde görüp konuşduğu ve hergün Cebrâîl ismindeki melek vâsıtası ile<br />

haberleşdiği bir Allaha ibâdet etmekdedir. Bunların, islâmiyyetden ayrı ve uzak gördükleri<br />

ilmler, fenler, vesîkalar, senedler, hep islâm dîninin birer şu’besi, dallarıdır.<br />

Meselâ liselerde okunan bütün fen bilgileri, kimyâ, bioloji kitâbları, ilk sahîfelerinde,<br />

(Dersimizin esâsı, müşâhede [gözetleme], tedkîk [inceleme] ve tecribedir) diyor.<br />

Ya’nî fen derslerinin esâsı, bu üç şeydir. Hâlbuki, bu üçü de, islâmiyyetin emr<br />

etdiği şeylerdir. Ya’nî, dînimiz, fen bilgilerini emr etmekdedir. Kur’ân-ı kerîmin çok<br />

yerinde, tabî’atı, ya’nî mahlûkâtı, canlı ve cansız varlıkları görmek, incelemek<br />

emr edilmekdedir. Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân”, birgün Peygamberimize<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” sordu ve: (Yemene gidenlerimiz, orada hurma ağaçlarını,<br />

başka dürlü aşıladıklarını ve dahâ iyi hurma aldıklarını gördük. Biz Medînedeki<br />

ağaçlarımızı babalarımızdan gördüğümüz gibi mi aşılayalım, yoksa, Yemende<br />

gördüğümüz gibi aşılayıp da, dahâ iyi ve dahâ bol mu elde edelim?) dediler. Resûlullah<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem”, bunlara şöyle diyebilirdi: Biraz bekleyin! Cebrâîl<br />

“aleyhisselâm” gelince, ona sorar, anlar, size bildiririm. Veyâ, biraz düşüneyim.<br />

Allahü teâlâ, kalbime doğrusunu bildirir. Ben de, size söylerim, demedi ve (Tecribe<br />

edin! Bir kısm ağaçları, babalarınızın üsûlü ile, başka ağaçları da, Yemende öğrendiğiniz<br />

üsûl ile aşılayın! Hangisi dahâ iyi hurma verirse, her zemân o üsûl ile yapın!)<br />

buyurdu. Ya’nî tecribeyi, fennin esâsı olan tecribeye güvenmeği emr buyurdu.<br />

Kendisi melekden anlar veyâ mubârek kalbine elbette doğar idi. Fekat, dünyânın her<br />

tarafında, kıyâmete kadar gelecek müslimânların, tecribeye, fenne güvenmelerini<br />

işâret buyurdu. Hurma ağaçlarını aşılama kıssası (Kimyâ-i se’âdet)de ve (Ma’rifet-<br />

– 24 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!