22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

nın verdiği bir kuvvetle, kendi yüksek sıfatlarını, o kimseye aks etdirir. Teveccüh<br />

ve iltifât buyurarak, o iyi sıfatları onda yerleşdirir. Böylece, o aşağı derecedeki insan,<br />

yükselerek kâmil olur. Âdî sıfatlardan kurtulup iyi sıfatlara kavuşur. Bunun<br />

için de, kümûn ve bürûza hiç hâcet yokdur. Bu, öyle büyük bir ni’metdir ki, Allahü<br />

teâlâ, dilediği kimselere ihsân eder. Onun ni’metleri, ihsânları pek çokdur.<br />

Ba’zı kimseler de, rûhlar nakl edilir diyor. Bir rûh, kemâle erdikden sonra, kendi<br />

bedenini bırakıp başka bir bedene girebilir diyor. Misâl olarak, bu kemâle ermiş,<br />

bu kuvveti kazanmış bir zâtın komşusu bulunan bir genç ölmüşdü. Bu zâtın<br />

rûhu, ihtiyârlamış olan bedeninden ayrılıp, gencin ölü bedenine girdi. İhtiyârın bedeni<br />

ölüp, genç dirildi, diyorlar. Böyle sözler, doğru değildir. Tenâsüha dayanan<br />

hikâyelerdir. Çünki, bir rûhun ölü bir bedene hayât vermesi için te’alluk etmesi,<br />

tenâsüh demekdir. Rûh naklinin tenâsühden farkı, tenâsüha inananlar, rûhun, noksan<br />

olduğunu, tenâsüh yolu ile kemâl bulduğunu sanıyor. Bunlar ise, rûhu kâmil<br />

bilip kemâle erdikden sonra, başka bedene nakl edebiliyor, diyor. Bu fakîre göre,<br />

rûhun nakline inanmak, tenâsüha inanmakdan dahâ kötüdür. Çünki, tenâsüh,<br />

rûhu olgunlaşdırmak içindir diyorlar. Bu sözleri yanlış olmakla berâber, rûh kemâle<br />

erdikden sonra, başka bedene niçin geçsin? Kemâl bulan kimse, dünyâyı seyr<br />

ve temâşâ için genç bedenlere neden nakl etsin? Kemâl bulan rûh, bedenlere<br />

girmek değil, bedenlerden kurtulmak ister. Çünki, rûhun bedene te’alluk etmesinden<br />

maksad ele geçmiş, kemâl hâsıl olmuşdur. Bundan başka, rûh naklinde, birinci<br />

beden ölerek ikinci beden dirilmekdedir. Hâlbuki, birinci bedenin, kabrde<br />

azâb veyâ sevâb görmesi lâzımdır. İkinci bedenin tekrâr dirilmesi, dünyâda, kıyâmet<br />

kopup, haşr olması demekdir. Bilmiyorum ki, rûh nakline inananlar, kabr azâbına<br />

ve kıyâmet gününe îmân ediyorlar mı? Yazıklar olsun ki, böyle îmânsızlar, kendilerini<br />

din adamı tanıtmış, kitâbları, mecmû’aları ile, millete müslimânlık öğretmeğe<br />

kalkışmışlardır. Gençleri, kendileri gibi dinsiz, îmânsız yapmağa çalışıyorlar.<br />

Yâ Rabbî, bizleri böyle yazılara inanmakdan, aldanmakdan koru! Sevgili dînimizden,<br />

kıymetli îmânımızdan ayırma! Bu küfr ve şaşkınlıkdan insanı ancak sen<br />

korursun.<br />

EK: Sırası gelmişken, (Âlem-i misâl) için de, birkaç şey bildireyim: Âlem-i misâl,<br />

bütün âlemlerin en genişidir. Âlemlerin hepsinde bulunan herşeyin, âlem-i misâlde<br />

bir sûreti, bir görünüşü vardır. Akla, hayâle gelen şeylerin, ma’nâların, düşüncelerin<br />

de bu âlemde bir sûreti vardır. Âlimlerimiz, Allahü teâlânın misli,<br />

benzeri yokdur, fekat misâli vardır demişlerdir. Bu fakîr, mektûblarımda yazmışımdır<br />

ki, tâm tenzîh mertebesinde, misli olmadığı gibi, misâli de yokdur. Nahl sûresinde,<br />

(Allahü teâlâ için misâller getirmeyin) meâlindeki âyet-i kerîme, bu mertebeye<br />

işâret etmekdedir. İnsana, (Âlem-i sagîr) denir. Âlem-i kebîrdeki herşeyin,<br />

insanda bir nümûnesi vardır. Âlem-i misâlin de, âlem-i sagîrdeki nümûnesi, benzeri,<br />

insanın hayâlidir. Çünki, herşeyin hayâlimizde bir sûreti vardır. Tesavvuf yolunda<br />

ilerleyen sâliklerin, hâllerinin, derecelerinin de hayâlde birer sûreti vardır.<br />

Sâliklere, hâllerini haber veren hayâldir. Hayâl olmasaydı veyâ vazîfesini yapmasaydı,<br />

tesavvufcular, hâllerini bilemezdi. Bunun içindir ki, zıllerin, görünüşlerin üstündeki<br />

mertebelere ilerleyenler, kendi hâllerine câhil ve şaşkın olur. Çünki, insan<br />

hayâli, zıllerin sûretini gösterebilir. Hayâl zıllin dışına çıkamaz. Zât-i ilâhînin<br />

âlem-i misâlde sûretinin olmadığını bildirmişdik. Âlem-i misâlin örneği olan hayâlde,<br />

sûret-i ilâhî olabilir mi? Bunun için, Zât-ı ilâhîden insanın nasîbi, ancak cehldir,<br />

bilmemekdir. Bilinmeyen şey için, birşey söylenemez. Bundan dolayı, (Allahü<br />

teâlâyı tanıyanların dilleri söyleyemez) buyurmuşlardır. Bilinen şey anlatılır.<br />

Bundan dolayı, zıller âleminde çok şeyler söylenir. Zıl âleminden çıkanların dili<br />

söylemez olur. Allahü teâlânın fi’llerinin, sıfatlarının, ismlerinin zıllerine ve asllarına<br />

yükselenlerin hâlleri, işte böyledir. Görülüyor ki, hayâlde bulunabilen herşey,<br />

zılden hâsıl olmakdadır. Fekat, matlûbun [ya’nî Zât-ı ilâhînin] nişânları, alâ-<br />

– 86 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!