22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

meli, sözüne iyi ma’nâ aramamalıdır. O sözün sâhibi müslimân ise, Allaha ve Resûlüne<br />

îmân etmiş ise, onun sözünü düzeltmeğe çalışmalı, iyi ma’nâ vermeğe uğraşmalıdır.<br />

O söze iyi ma’nâ bulamazsa, söz sâhibinden sormalıdır. O da bulamazsa,<br />

kendisine nasîhat vermelidir. (Emr-i ma’rûf) ve (Nehy-i münker) islâmiyyetin<br />

emridir. [(Ahkâm-ı islâmiyye), Allahü teâlânın emr ve yasak etdiği şeyler demekdir.]<br />

Fekat bunun fâideli olması için, tatlı sözle ve yumuşak yapılması lâzımdır.<br />

Eğer fâideli olmak için değil de, bir müslimânı kötülemek için yapılıyorsa, buna<br />

birşey diyemem. Allahü teâlâ, hepimizi iyi yolda bulundursun! Şuna dahâ çok<br />

şaşdım ki, bu fakîrin mektûbunu [üçüncü cildin seksenyedinci mektûbunu] gösterip<br />

dedikodusunu yapanı görünce, sizin talebelerinizde de, bu fakîre karşı şübhe<br />

ve soğukluk hâsıl olduğu, şerefli mektûbunuzdan anlaşılmakdadır. Sakın bu hâl,<br />

onlara mürşidlerinden aksetmiş olmasın. Şübheli sanılan yerleri sizin çözmeniz, aydınlatmanız,<br />

işi bu fakîre kadar uzatmamanız lâzım gelirdi. Fitneyi söndürmeniz<br />

îcâb ederdi. Oradaki sevdiklerimize de ne diyeyim ki, şübheyi gidermeğe güçleri<br />

yetdiği hâlde, susmuşlar, yardım etmekden kaçınmışlardır. Yâ Rabbî! Bizlere acı,<br />

doğru yolda bulunmamızı nasîb eyle!<br />

52 — DÖRDÜNCÜ CİLD, 230. cu MEKTÛB<br />

Bu mektûbu, babasının üstâdı Muhammed Bâkî-billahın “kuddise sirruh” oğlu<br />

hâce Muhammed Ubeydüllahın mektûbuna cevâb olarak yazmış olup, vücûd-i<br />

ilâhînin, Zât ile aynı olup olmadığı ve fen taklîdcilerinin, tabî’atde var olan yok olmaz<br />

ve yok olan, var olmaz sözlerinin yanlış olduğu ve nemâzın kemâlâtı bildirilmekdedir:<br />

Âlemlerin Rabbi, yaratanı ve yetişdireni olan Allahü teâlâya hamd ederim. Onun<br />

sevgili Peygamberi Muhammed “aleyhissalâtü vesselâm” için ve Ona yakın olanların<br />

hepsi için düâlar ederim. O büyük insanın kıymetli oğlunun, lutf ve inâyet buyurduğu<br />

mubârek mektûbu, bu câhili şereflendirdi. Ey merhamet sâhibi, alçak gönüllü,<br />

yüksek efendim! (Vahdet-i vücûd) mes’elesi, bize dedelerimizden mîrâs kalan<br />

bir ilmdir. Bunu tekrâr bu muhtâca yazmanız, ma’lûmu i’lâm ve belli olan şeyi<br />

izhâr etmekdir. Bundan evvel sizi râhatsız etmekden maksad, vahdet-i vücûd bilgisinden<br />

dahâ yüksek, başka ilm de bulunduğunu bildirmek idi. Bu iki ilm arasındaki<br />

fark, cevzin kabuğu ile içi arasındaki fark gibidir. Demek ki, maksadımız anlaşılmadı.<br />

Yazdıklarımız, ma’nâsız, boş lâf sanılmış. Hasbünallah ve ni’mel-vekîl!<br />

(Zât-i ilâhî tecellî etdikden sonra, sıfatları tecellî etmeğe, görünmeğe başlar ki,<br />

bunların tecellîlerinin sonu yokdur) buyurmuşsunuz. Maksadı yüksek olan kimsenin,<br />

Tecellî-i zâtdan sonra, tecellîlerin arkasını bırakıp, tecellî eden Zâtı araması<br />

lâzımdır. Sıfatların tecellîlerine niçin tenezzül etsin? (Bu yolda nihâyete kadar<br />

yükseldikden ve geri dönüp temâmen indikden sonra, hiçbirşeye benzemiyen,<br />

hakîkî varlık, bu kâinâtın her zerresinde, her bakımdan münezzeh olarak, birşeye<br />

benzetilmiyerek görülür) demeğe cesâret etmek de, ne kadar ağır ve çirkindir.<br />

Her zerrede görülenin, mutlak-ı hakîkî olan zât-ı ilâhî olduğunu nerden anladınız?<br />

Fârisî mısra’ tercemesi:<br />

Rü’yâda meğer fare deve sanıldı!<br />

Kevser şerâbından elinize yalnız hava girmiş. Te’ayyünleri, hakîkî mutlak sanıp,<br />

bunları, başka şeylerden münezzeh bulmuşsunuz. Belki de hakîkî mutlakı, mukayyedlerin,<br />

ya’nî te’ayyünlerin içinde sanmışsınız. Bu hâl, Zât-ı ilâhiyyeyi yok bilmek<br />

olur. Nitekim bunu evvelki mektûbumda bildirmişdim. Böyle olsa bile, mutlak olan<br />

hakîkîye âşık kimse, mukayyedler Onun aynı olsa bile, mukayyedlere bağlanıp kalmaz.<br />

Mukayyedler, mutlakın aynı olsa da, herbiri ayrıdır, farklıdır. Bunları birbirlerine<br />

karışdırıp, birine tutulmağı, ötekine tutulmak bilmek, kısa görüşlülükdür.<br />

Evet orada ayrılık, farklılık yok ise de, fekat bu iki ibtilâ arasında çok fark vardır.<br />

– 959 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!