22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

nacaklar, aynı meyveyi yiyecekler ise de, başka başka tad alacaklardır. Duydukları<br />

lezzet, hep aynı olsa idi, mü’minlerin annelerinin, bütün insanlardan dahâ üstün<br />

olmaları lâzım gelirdi “aleyhinnessalâtü vesselâm ve rıdvânullahi teâlâ aleyhinne”.<br />

Bunun gibi, her dahâ üstün olan kimsenin zevcesinin de, başkalarından dahâ üstün<br />

olması lâzım gelirdi. Çünki zevceler, Cennetde, zevclerinin yanında bulunacaklardır.<br />

İslâmiyyetin sûretine uyanlar, âhıretde azâbdan kurtulacak, sonsuz se’âdete kavuşacaklardır.<br />

Evliyâlık da, iki dürlüdür: (Vilâyet-i âmme) ve (Vilâyet-i hâssa), ya’nî,<br />

seçilmiş olanların vilâyeti. İslâmiyyetin yalnız sûretine uyanlar, vilâyet-i âmmeye<br />

kavuşmuş olurlar. Meâl-i şerîfi (Allahü teâlâ, îmân edenlerin velîsidir) olan âyet meşhûrdur.<br />

İslâmiyyetin sûretini elde eden, ya’nî vilâyet-i âmmeye, Allahü teâlânın sevgisine<br />

kavuşanlar, tarîkatda, ya’nî tesavvuf yolunda ilerliyerek, vilâyet-i hâssaya kavuşabilirler.<br />

Bu yolda ilerliyen müslimâna (Sâlik) denir. Sâlikin nefsi yavaş yavaş,<br />

emmârelikden kurtulup itmînâna, râhata kavuşur. Azgınlığı gider. Şunu iyi bilmelidir<br />

ki, vilâyet-i hâssaya kavuşmak için çalışan sâlikin, hep islâmiyyetin sûretine<br />

uyması şartdır. Tesavvuf yolunda en önemli vazîfe olan (Zikr-i ilâhî), islâmiyyetin<br />

emrlerinden biridir. İslâmiyyetin yasaklarından sakınmak da, bu yolda lâzımdır.<br />

Farzları yapmak, sâlikin ilerlemesini kolaylaşdırır. Tesavvuf yolunu iyi bilen<br />

ve sâlike yol gösteren âlim aramağı da islâmiyyet emr etmekdedir. Çünki, Mâide<br />

sûresinde, (Ona kavuşmak için vesîle arayınız!) buyurulmuşdur. [(Künûz-üd-dekâık)deki<br />

hadîs-i şerîflerde buyuruluyor ki, (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir),<br />

(Evliyâ ol kimselerdir ki, Onlar görülünce, Allah hâtırlanır), (Herşeyin hâsıl olduğu<br />

yer vardır. Takvânın elde edildiği yer, âriflerin kalbleridir), (Bâtın ilmi, Allahü<br />

teâlânın esrârından bir sırdır!). (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, müslimânların<br />

fakîrlerini vesîle ederek düâ ederdi), (Âlimin yüzüne bakmak ibâdetdir!),<br />

(Onlar, öyle kimselerdir ki, yanlarında bulunanlar şakî olmaz!), (Ümmetimin<br />

âlimlerine saygılı olunuz! Çünki onlar yeryüzünün yıldızlarıdır), (Allahın<br />

öyle kulları vardır ki, birşey için yemîn etseler, Allah o şeyi yaratır), (Âlimlerin yanında<br />

bulunmak ibâdetdir), (Talebesi arasında âlim, ümmeti arasında Peygamber<br />

gibidir), (Bir âlimin ölmesi, bir şehr halkının ölümünden dahâ büyük ziyândır), (Derecesi<br />

en üstün olanlar, Allahü teâlâyı zikr edenlerdir), (İnsanların en kıymetlisi,<br />

mü’minlerin âlimleridir), (Zikr etmek, nâfile oruc tutmakdan dahâ iyidir), (Allah<br />

sevgisinin alâmeti, Onu çok zikr etmekdir), (Resûlullah, Allahü teâlâyı çok zikr<br />

ederdi), (İnsan, sevdiğini çok zikr eder).]<br />

Görülüyor ki, islâmiyyetin hakîkatine kavuşmak için, islâmiyyetin sûretine uymak<br />

şartdır. Çünki, vilâyetin ve nübüvvetin bütün kemâlleri, islâmiyyetin sûreti<br />

üzerine kurulmuşdur. İslâmiyyetin yalnız sûretine uyan, vilâyetin kemâllerine<br />

kavuşur. Hem sûretine, hem de hakîkatine uyan ise, nübüvvetin kemâllerine de kavuşur.<br />

Bunu, aşağıda inşâallah dahâ açıklıyacağız.<br />

Vilâyete kavuşmak, tesavvuf yolunda çalışmakla olur. Vilâyete kavuşmak için,<br />

ya’nî Velî olmak için, mâ-sivâyı kalbden çıkarmak lâzımdır. (Mâ-sivâ), Allahdan<br />

başka şeyler demekdir. Ya’nî bütün mahlûklardır. Allahü teâlânın, lutfü ve ihsânı<br />

ile, mâ-sivânın hepsi, kalb gözünden silinince, ismleri bile unutulunca, (Fenâ)<br />

hâsıl oldu denir. (Seyr-i ilallah) temâm olur. Bundan sonra (Seyr-i fillah) denilen<br />

(İsbât) makâmına kavuşmak için çalışılır. Bu makâmda, kalb yalnız Allahü teâlâyı<br />

hâtırlamakdadır. Bu makâma (Bekâ) makâmı ve (Hakîkat) denir. Vilâyetin sonu,<br />

bekâ makâmıdır. Birincisinde fenâ makâmına ve hakîkatde bekâ makâmına kavuşan<br />

sâlik, vilâyete kavuşmuş, Velî olmuşdur. Nefs-i emmâresi mutmainne olmuş,<br />

küfrden, inkârdan kurtulup, Rabbinden râzı olmuşdur. Rabbi de ondan râzıdır. Yaratılışında<br />

bulunan kötülük, azgınlık yok olmuşdur. Tesavvuf büyükleri “kaddesallahü<br />

teâlâ esrârehümül’azîz” itmînâna kavuşan nefs, azgınlığından kurtulmaz<br />

demişler. Fârisî beyt tercemesi:<br />

– 949 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!