22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

de hiçbir şey değildir. Her bakımdan yokdur. Çünki, herhangi bir bakımdan var<br />

olsa, güzelliklerin, iyiliklerin hepsinin onda bulunmadığını söylemez. Çünki, var<br />

olmak, bir güzellikdir. Hattâ bütün güzelliklerin başlangıcı, kaynağıdır.<br />

Bütün bu bildirilenlerden anlaşılıyor ki, insanda tam bir (Fenâ), ya’nî yokluk<br />

hâsıl olması için, kendinin yok olması lâzım değildir. Zâten var değildir ki, yok olması<br />

düşünülsün. Kendini var sanan bir yoklukdur. Bu yanlış zannından kurtulur<br />

ve kendini var bilmez ve görmezse, adem olduğunu anlar. Demek ki, fenâya kavuşmak<br />

için, (Zevâl-i şühûdî) lâzımdır. (Zevâl-i vücûdî) hiç lâzım değildir.<br />

[Ademin bütün kötülükleri, nefs-i emmârede toplanmışdır. Nefs-i emmâre,<br />

hiç iyilik yapmak istemez. Hep kötülük yapmak ister. Kendisine ve başkalarına zararlı<br />

olan şeyleri sever. İnsanın dünyâda ve âhıretde se’âdete kavuşması için, nefsine<br />

uymaması, onu za’îfletip, zarar yapamıyacak hâle düşürmesi lâzımdır. Nefsi<br />

za’îfletecek birinci ilâc, islâmiyyete uymakdır. Harâmların hepsi, dünyâ malına,<br />

mevkı’ine, zevklerine düşkün olmak, nefsin gıdâsıdır. Onu besler, kuvvetlendirirler.<br />

Nefs kuvvetlenince, bütün iyiliklerin, güzel ahlâkın, fennin ve medeniyyetin<br />

menbaı, kaynağı olan islâmiyyete saldırır. Din ile, îmân ile, Allahü teâlânın emrleri<br />

ile alay eder. Herkesin kendi gibi taşkın, şaşkın olmasını, haksızlık, kötülük,<br />

zulm yapmasını ister. Kendisi gibi olanlara ilerici, kendine uymıyanlara gerici<br />

der. İnsanın en büyük düşmanı, kendi nefsidir ve nefslerini beslemiş, azdırmış olan<br />

gâfil, câhil kimselerdir.]<br />

65 — ÜÇÜNCÜ CİLD, 98. ci MEKTÛB<br />

Bu mektûb, hâcı Abdüllatîf Hârezmî için yazılmışdır:<br />

Her nerede bulunursa bulunsun, güzellik, vücûddan, ya’nî hakîkî var olandandır.<br />

Vücûd, ya’nî var olmak, her iyiliğin, her güzelliğin kaynağıdır. Yalnız Allahü<br />

teâlâ vardır. Mümkinlerin, [ya’nî mahlûkların] vücûdları [ya’nî var olmaları], Allahü<br />

teâlâdan zıl yolu ile aks etmişdir. Mümkinlerin güzellikleri de, zıl yolu ile, o<br />

mukaddes varlıkdan gelmişdir. Mümkinlerin aslı, temeli, ademdir. [Adem, yokluk<br />

demekdir.] Adem, kötülükdür. Yokluk, bütün kötülüklerin kaynağıdır. Bunun için,<br />

mümkinlerin aslı, çirkinlikdir, kusûrdur. Mümkinlerde görünen güzellik, her ne kadar<br />

vücûddan gelmiş ise de, adem aynasında göründüğü için, adem aynası gibi olmuş,<br />

çirkinlikden ve kusûrdan pay almışdır. Mümkin aslında çirkin olduğu için,<br />

mümkinin mümkine güzel görünmesi, mümkindeki güzelliğe sebeb olan vücûdün<br />

hâlis güzelliğinden değildir. Çünki, o hâlis güzellikle ilişiği azdır. Ademe aks etmiş<br />

olan, bunun için çirkinleşmiş olan güzellikle ilgisi çok olup, bundan lezzet duymakdadır.<br />

Lağımcı, alışmış olduğu pis kokudan aldığı lezzeti, güzel kokudan almaz.<br />

İşitdiğimize göre, bir lağımcı, attarlar çarşısından geçerken, güzel kokular,<br />

kendine dokunarak bayılmış. Necâset koklatmışlar. Pis koku tatlı gelerek ayılmış.<br />

66 — İKİNCİ CİLD, 34. cü MEKTÛB<br />

Bu mektûb, Nûr Muhammed Tehârî için yazılmışdır:<br />

Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdiği kullarına selâm olsun! Şerefli mektûbunuz<br />

geldi. Hâllerinizin hep değişmekde olduğunu yazıyorsunuz. Biliniz ki, Allahü<br />

teâlâ, âlemin içinde olmadığı gibi, âlemin dışında da değildir. Âlemden ayrı olmadığı<br />

gibi, âlem ile bitişik de değildir. Allahü teâlâ vardır. Fekat, içerde, dışarda,<br />

bitişik ve ayrı değildir. Allahü teâlâyı böyle bilmeli, böyle aramalı ve böyle bulmalıdır.<br />

Eğer, pek az da olsa, böyle birşey anlaşılırsa, zıllere, görüntülere saplanıldığı<br />

anlaşılır. Allahü teâlâyı, hiçbirşeye benzemez, hiç anlaşılamaz olarak aramalıdır. O<br />

makâma, hiç anlaşılamıyacak bir şeklde kavuşmağa çalışmalıdır. Bu büyük ni’mete<br />

ancak büyük âlimin sohbeti ile kavuşulabilir. Söylemekle, yazmakla anlatılamaz<br />

ve anlaşılamaz. Vazîfenizi yapmağa çalışınız! Buluşmamıza kadar hâllerinizi yazınız!<br />

– 755 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!