22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

memek, cehldir demişdik. Ba’zan bu cehl, cehl-i mürekkeb olur ve bilmediğini bilmez<br />

de, biliyorum sanır. Bilememekde ise bu hastalık yokdur ve hattâ olamaz. Çünki,<br />

aczini, kusûrunu söylemekdedir. Bilmemek ile bilememek aynı olsaydı, bütün<br />

câhiller ârif olurdu ve cehlleri, kemâllerine, üstünlüklerine sebeb olurdu. Hattâ,<br />

o mertebede, cehli çok olan dahâ çok ârif olurdu. Çünki, orada ma’rifet, bilmemekdir.<br />

Hâlbuki bu söylediklerimiz, bilememek için doğrudur. Çünki, bilememesi<br />

çok olan, dahâ ârif olur. Bilememek, kötülemeğe benziyen bir medh, kusûra benziyen<br />

bir kemâldir. Bilmemek ise, tam bir kötülemekdir ki, medh etmenin kokusunu<br />

bile duymaz. Yâ Rabbî! Seni tanımakdan aczimizin büyüklüğünü, ya’nî tanıyamayacağımızın<br />

çokluğunu bilmemizi artdır! Muhyiddîn-i Arabî “kuddise sirruh”,<br />

bu fakîre gösterilen bu farkı düşünseydi, ma’rifetden acze, ya’nî tanıyamamağa<br />

cehl demezdi ve (Bilen de ve “Anlamanın bilinememesi, anlamakdır” diyen<br />

câhil de, bizdendir) demezdi. Bundan sonra, birinci kısmın ilmlerini, ya’nî bilenlerin,<br />

bildiklerinden birşeyler söylemiş ve bununla mübâhât eylemiş, ya’nî öğünmüşdür.<br />

Bu ilmler, yalnız bana bildirildi deyip, Peygamberlerin sonuncusu “aleyhi<br />

ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” bile bu bilgileri, Evliyânın sonuncusundan<br />

[ya’nî kendisinden] alıyor demişdir. Kendisine Evliyânın sonuncusu dedi. Bu sözlerinden<br />

dolayı, birçok kimseler onu beğenmiyor. Onu sevenlerden (Füsûs) kitâbını<br />

şerh edenler de, bu sözlere ma’nâ bulmak için, çok uğraşmışlardır. Bu fakîre<br />

göre, diyebilirim ki, Şeyh-i ekberin bu sözleri, ya’nî bu bilgileri, o aczden katkat<br />

aşağıdır. Belki o acz ile hiç ilişiği bile yokdur. Çünki, onun ilmi zıllere, sûretleredir.<br />

O acz ise, asldadır. Sübhânallah! Bu sözü söyliyen, Ebû Bekr-i Sıddîkdır<br />

“radıyallahü anh”. Bu acze mazhar olan odur ki, Âriflerin başı ve Sıddîkların reîsidir.<br />

Bu aczden ileride olan ilmin ne kıymeti vardır? Bu âcizden ileri, hangi kâdir<br />

vardır. Fekat o, Sıddîkın “radıyallahü anh” üstâdına “aleyhi ve alâ âlihissalâtü<br />

vesselâm” böyle söylenince, ona da bunu söylerse, ne denebilir? Ne tuhaf şey ki,<br />

Şeyh-i ekberi “kuddise sirruh” böyle sözleri ile ve câiz olmıyan bir çok bilgileri ile,<br />

yine makbûller, sevilenler arasında görüyorum. Evliyâ arasında bulunuyor. Fârisî<br />

mısra’ tercemesi:<br />

Kerîmler ile yapılan işler kolaydır.<br />

Evet, ba’zıları düâ edene gücenir. Bir kısmı da, söğene, kötüleyene güler. Şeyh-i<br />

ekberi red eden, beğenmiyen, tehlükededir. Onu, sözleri ile birlikde kabûl eden<br />

de, tehlükededir. Onu kabûl etmelidir. Fekat, islâmiyyete uymıyan sözlerini red<br />

etmelidir. Onu kabûl ve red etmek arasında orta yol da, bu fakîrin beğendiği ve<br />

gösterdiği, işte bu yoldur. Herşeyin doğrusunu, ancak Allahü teâlâ bilir.<br />

Yine sözümüze gelelim. Kur’ân-ı kerîmin hakîkati dediğimiz bu mukaddes<br />

mertebeye, nûr da denemez. Zât-i ilâhînin diğer kemâlâtı gibi, buraya da, nûr yanaşamaz.<br />

Burada, nasıl olduğu bilinemeyen bir vüs’atden ve anlaşılamıyan ayrılıklardan<br />

başka birşey bulunamaz.<br />

Bu mertebenin üstünde, dahâ yüksek bir mertebe vardır ki, bu da nemâzın hakîkatidir.<br />

Bunun âlem-i şehâdetdeki sûreti, nihâyete yetişmiş büyüklerin kıldığı nemâzdır.<br />

Bu mertebenin vüs’ati, pekçokdur. Bilinemiyen ayrılıkları, farklılıkları vardır.<br />

Çünki, Kâ’benin hakîkati, ondan bir parçadır. Kur’ân-ı kerîmin hakîkati,<br />

onun bir kısmıdır. Nemâzda, ibâdetlerin kemâlâtının hepsi bulunur. Hâlis ma’bûdluk<br />

olan aslın aslı ile berâberdir. Ya’nî, bütün ibâdetleri kendinde toplamış olan<br />

nemâzın, hakîkati bulunan mertebenin üstü, herşeyin aslıdır ve bağlandıkları<br />

mertebedir. Bu mertebede vüs’at da, kısalıkdır. Bilinemiyen ayrılık da yokdur.<br />

Ma’bûdluk ancak bu mertebenin hakkıdır.<br />

Peygamberlerin olgunları ve Evliyânın büyükleri “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”<br />

nemâzın hakîkati olan makâmın sonuna kadar yükselebilirler ki, burası ibâdet<br />

edenlerin, ibâdetlerinin mertebesinin nihâyetidir. Bu makâmın üstü, yalnız<br />

– 942 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!