22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

mağını oynatmadan, Rabbin ismini [kalbinden] söyle!) demekdir. Sonradan gelen<br />

din câhilleri, ney, saz, def gibi çalgılar çalarak, gazel okuyup dönerek, dans ederek,<br />

nefslerini zevklendirmişlerdir. Bu günâhlara ibâdet adını verebilmek ve kendilerini<br />

din adamı tanıtabilmek için, Mevlânâ da böyle çalar ve oynardı. Biz mevlevîyiz,<br />

onun yolunda gidiyoruz diyerek, yalan söylemişlerdir.<br />

Zâhir ilmlerinde mütehassıs, tesavvuf derecelerinde çok yüksek olan, derin âlim,<br />

büyük velî Abdüllah-ı Dehlevî, yetmişdördüncü mektûbunda buyuruyor ki, (Tegannî,<br />

hazîn ses ve Allah sevgisini anlatan şi’rler ve Evliyâ-yı kirâmın hayâtını bildiren<br />

kasîdeler, kalbdeki bağlılığı harekete getirir. Hafîf sesle zikr etmek ve islâmiyyetin<br />

yasak etmediği şi’rleri dinlemek, Çeştiyye yolunda olanların kalblerini<br />

inceltir). Seksenbeşinci mektûbda buyuruyor ki, (Tesavvuf büyükleri güzel ses dinlediler.<br />

Fekat, çalgı ile değil idi. Oğlanlar ve kızlar yanında değil idi. Fâsıklar<br />

arasında değil idi. Çeştiyye yolunun büyüklerinden Sultân-ül-meşâyıh Nizâmüddîn-i<br />

Evliyâ hazretleri güzel ses dinlerdi. Fekat hiçbir zemân, hiçbir çalgı dinlemediği,<br />

(Fevâid-ül-füâd) ve (Siyer-ül-evliyâ) kitâblarında yazılıdır. (Simâ’),<br />

ya’nî güzel ses dinlemek, Evliyânın kalbindeki kabz [sıkıntı] hâlini bast [râhatlık]<br />

hâline çevirmek içindir. Gâfillerin güzel ses dinlemeleri, fıska yol açar. Hiçbir çalgı<br />

halâl değildir. Sekr hâlinde iken, câiz diyenler oldu ise de, bunlar ma’zûrdur. Bunları<br />

ileri sürerek câiz dememelidir. İslâmiyyete uygun şartları gözeterek, sesle zikr<br />

câiz ise de, sessiz zikr efdaldir. Ud, keman, saz, ney ve her çalgıyı ve gâfillerin şarkılarını<br />

dinlemek ve raks [dans] yapmak ve seyr etmek câiz değildir). Doksandokuzuncu<br />

mektûbda buyuruyor ki, (Kalbdeki kabzı, bulanıklığı gidermek için, güzel<br />

sesle, tecvîde uyarak okunan Kur’ân-ı kerîmi dinlemelidir. Eshâb-ı kirâm<br />

böyle yapardı. Kasîde ve şi’r dinlemezlerdi. Şarkı ve çalgı dinlemek ve yüksek sesle<br />

zikr yapmak, sonradan meydâna çıkdı. Ebül-Hasen-i Şâzilî ve Hammâd-i Debbâs<br />

gibi tesavvuf büyükleri “kaddesallahü teâlâ esrârehümâ” şiddetle inkâr etdiler.<br />

Abdülhak-ı Dehlevî “rahmetullahi aleyhim”, bunu uzun bildirmekdedir. Çalgısız<br />

olarak ve fâsıklar ve gâfiller arasında olmıyarak, Allah sevgisini anlatan<br />

şi’rleri dinliyen büyükler de vardı. Behâüddîn-i Buhârî hazretlerinin yanına ney ve<br />

saz getirdiklerinde, biz bunları dinlemeyiz. Dinliyen tesavvufcuları da inkâr etmeyiz<br />

buyurdu. Çünki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hiç dinlememişdir.<br />

Tarîkat-i müceddidiyyede, tegannî dinlemenin kalbe te’sîri yokdur. Kur’ân-ı kerîm<br />

dinlemek, safâ vermekde ve huzûru artdırmakdadır. Nağme ve saz dinlemek<br />

kalb seyrinde olanlara zevk verir. Hafîf sesle ve hazîn tegannî ile zikr, zevkı ve şevkı<br />

artdırır. İrâde ve ihtiyâr ile olmadan, derd ve hüzn ile içden gelen yüksek sesle<br />

zikr etmek yasak değildir. Fekat her zemân yapmamalıdır).<br />

(Eşi’at-ül-leme’ât)da, (Beyân ve Şi’r) bâbında diyor ki, Tâbi’înin büyüklerinden<br />

Nâfi’ buyurdu ki, Abdüllah bin Ömer “radıyallahü anhümâ” ile berâber gidiyorduk.<br />

Ney sesi işitdik. Abdüllah, kulaklarını parmakları ile kapadı. Oradan<br />

hızla uzaklaşdık. Ney sesi dahâ işitiliyor mu, dedi. Hayır işitilmiyor dedim. Parmaklarını<br />

kulaklarından ayırdı. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” de böyle yapmışdı<br />

dedi. Nâfi’, sonra dedi ki, ben o zemân çocuk idim. Bundan anlaşılıyor ki,<br />

Nâfi’a kulaklarını kapamasını emr etmemesi, çocuk olduğu için idi. Yoksa, ney sesi<br />

dinlemek tahrîmen mekrûh olmayıp tenzîhen mekrûh olduğu için, Abdüllah vera’<br />

ve takvâsı sebebi ile kulaklarını kapatdı demek doğru değildir. Nâfi’, böyle yanlış<br />

anlaşılmaması için, çocuk olduğunu bildirdi. (Eşi’at-ül-leme’ât)dan terceme temâm<br />

oldu.<br />

Sultân Üçüncü Muhammed hân “rahimehullahü teâlâ” zemânında yaşamış<br />

olan Itrî efendi, bir din âlimi değildi. Meşhûr Beethoven gibi, bir mûsikî üstâdı idi.<br />

İslâm tekbîrini, segâh makâmına bestelemekle, islâmiyyete bir hizmet yapmamış,<br />

dîne bir bid’at karışdırmışdır. Müzik perdelerine uydurmak için, kelimeler değişdirilmekde,<br />

ma’nâları bozulmakdadır. İnsanlar, nağmenin kulaklara ve nefse olan<br />

– 733 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!