22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ile söylemişler ise de, onların söylemeleri, kıymetini göstermekdedir. Büyük pederim<br />

Abdül-Ehad “kuddise sirruh”, tevhîd-i vücûdde çok ileride idi. Bu yolda yüksek<br />

kitâblar yazmışdı. Bununla berâber, islâmiyyetin edeblerinden hiçbirini bırakmazdı.<br />

Hakîkati bilenlerin hepsi de böyle idi. Fekat, başka büyükleri beğenmemek,<br />

yalnız kendi bilgilerinin doğru olduğuna inanmak ve bunlardan başkasına kıymet<br />

vermemek, sizin gibi büyükler için, çok şaşılacak şeydir. Bunun gibi, Muhyiddîn-i<br />

Arabîyi “kuddise sirruh” Evliyânın sonu bilmek, kendi büyüklerimizin hepsinin<br />

Evliyâlığına inanmamak olur. Yüksek yaradılışlı olanların, böyle sözlere cesâret<br />

etmelerine doğrusu şaşılır. Bunlardan dahâ şaşırtıcı birşey de, İbni Sînâyı çok<br />

sevgi ile anlatıyorsunuz. Hâlbuki, onun bozuk inanışları, Ehl-i sünnet i’tikâdına<br />

uygun değildir ve kâfirliğine ve dalâletine sebeb olmuşdur. İmâm-ı Gazâlî “rahmetullahi<br />

aleyh”, eski Yunan felsefecilerinin sözlerini bildirdikden sonra, (Onlar<br />

ve onların yolunda bulunanlar ve meselâ Fârâbî ve İbni Sînâ, kâfir olmuşlardır)<br />

diyor. [O hâlde, bu kâfirlerin ve Avrupadaki inkılâb önderlerinin kitâblarında ve<br />

tercemelerinde bulunan, din hakkındaki, câhilce uydurma, zehrli yazılara inanmamalı,<br />

aldanmamalıdır. İbni Sînânın, felsefeci görüşü ile yazdığı nemâz kitâbını okumamalıdır.<br />

İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Me’ârif-i ledünniyye) kitâbının<br />

sonunda, İbni Sînânın (Müstezâd) kitâbından parçalar yazarak, bunların<br />

küfr ve zındıklık olduğunu bildirmekdedir.] Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve<br />

sellem”, büyüklerden birine rü’yâda, İbni Sînâ için, (Allahü teâlâ, onu ilmi ile dalâlete<br />

götürmüşdür) buyurmuşdur. Başka biri de, buna benzer rü’yâ görmüşdür.<br />

Böyle sözleri yabancılardan duysaydık, bu kadar şaşmazdık. Fekat, sizin gibi zâtlardan,<br />

bu gibi sözlerden az birşeyin, hurmetkârlarınızın kulaklarına çarpması, ne<br />

kadar şaşırtsa yeri vardır. Şaşkınlıkla bu yazılara cesâret olundu. Afv buyurmanızı<br />

ümmîd ederim. Efendim! Âriflerin reîsi olan, yüksek üstâdımız, dînin müeyyidi,<br />

vefât edecekleri zemân, buyurmuşdu ki, (İyi anladım ki, tevhîd dar bir yol imiş.<br />

Geniş cadde başka imiş). Mektûbunuzda, onlar [ya’nî Muhammed Bâkî “kuddise<br />

sirruh”] kesretde vahdeti görmek mertebesinde idi, buyuruyorsunuz. Şu hâlde,<br />

vefâtları sırasındaki bu sözlerini ne sebeble söylediklerini duymamış olacaksınız<br />

ki, buna başka ma’nâ vermeğe kalkışıyorsunuz. O hazret, yalnız bu sözü söylemedi<br />

ki, buna ma’nâ aranılsın. Zâten ma’nâsı meydândadır. Ma’nâsı meydânda olan<br />

bir söze başka ma’nâ verilmez. Sonra bu sözü de durup dururken söylemediler. Fârisî<br />

beyt tercemesi:<br />

Râhat bir gece ve hoş mehtâb bul bana!<br />

O zemân söyliyeyim bak, herşeyi sana!<br />

O böyle söyleyince ve bu makâmda olunca, sizin ona [ya’nî babanıza] herkesden<br />

dahâ çok uymanız lâzımdır. Keşfe, hâle kapılsanız da, üstâdınızın yolundan ayrılmamalısınız!<br />

(Bu ma’rifetler, bilgiler, akla da, nakl olunan haberlere de uygundur)<br />

buyuruyorsunuz. Burada gösterdiğiniz haberlerin çoğu müteşâbihât kısmındandır.<br />

[Ya’nî ma’nâları, diğer meşhûr haberlere uymayıp, başka ma’nâ verilmesi<br />

lâzım olan haberlerdir.] Aklın kabûl etmesi de, aklın ereceği, anlıyacağı<br />

şeylerdedir. Akl kuşu, tevhîd mertebesine uçamıyor ve buradan haber alamıyor.<br />

Derin âlimlerden Celâleddîn-i Devânî “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki,<br />

bu mes’ele, akl çerçevesinin dışındadır. Mevlânâ Abdürrahmân-ı Câmî “rahmetullahi<br />

teâlâ aleyh” buyuruyor ki, aklın dışında olan şeyler, keşf ve müşâhede ile,<br />

[ya’nî kalb gözü ile] görülür, akl bunları anlıyamaz. His uzvları da, aklın anladığı<br />

şeyleri anlıyamıyor.<br />

İşte keşf ve müşâhede yolu ile anlaşılmışdır ki: Varlığı lâzım olan hakîkî varlık,<br />

ne küllîdir, ne de cüz’îdir [ya’nî ne parçalanamıyan bir zerredir, ne de parçalanabilen<br />

bir toplulukdur]. Maddîciler diyor ki, (Yok olan, var olmaz ve var olan da,<br />

yok olmaz. Bunu isbât etmeğe lüzûm bile yokdur, bunu herkes bulabilir). Bu<br />

sözleri insanlar için doğrudur. İnsanlar, elbette, birşeyi yokdan var edemez. Hiç-<br />

– 962 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!