22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

mutmainne olmakdadır. Müslimân olmakla şereflenmekdedir. Bunun gibi, sûret<br />

gibi olan (Kemâlât-i vilâyet) ile, bu sûretlerin hakîkatleri gibi olan (Kemâlât-i nübüvvet)<br />

arasındaki ayrılık da, bedenden ileri gelmekdedir. Vilâyet makâmında, bedeni<br />

meydâna getiren dört dürlü maddeler, kendi isteklerinde, kendi azgınlıklarındadır.<br />

Meselâ, nefsi itmînâna kavuşmuş olan bir Velînin bedenindeki enerji, kudret,<br />

iyi olduğu, üstün olduğu da’vâsındadır. Bedendeki toprak maddeleri, kötülük<br />

ve aşağılık yapdırmak istemekdedir. Sıvı ve gaz hâlindeki maddeler de, fizik ve kimyâ<br />

özelliklerini ve reaksiyonlarını meydâna getirmek çabasındadır. Kemâlât-i<br />

nübüvvet makâmına kavuşunca, bedendeki maddelerin hepsi, adâlet, denge hâlini<br />

alır. Aşırı ve zararlı hâlleri kalmaz. Resûlullahın “aleyhi ve alâ Âlihissalâtü vesselâm”<br />

(Şeytânım müslimân oldu), ya’nî teslîm oldu buyurması, belki de bu denge<br />

hâlini haber vermekdedir. Çünki, insanın dışında şeytân bulunduğu gibi, içinde<br />

de vardır. İnsanın içindeki şeytânı, onun kudretinin, enerjisinin taşkınlığıdır.<br />

Enerji artınca, insanda kibr ve yükseklik hâsıl olur. Kötü sıfatların en aşağısı da,<br />

bu kibr sıfatıdır. Enerjinin teslîm olması, selâmet bulması, bu kötülüğün ondan gitmesidir.<br />

(Kemâlât-i nübüvvet) hâsıl olan bir Velînin hem kalbi, hem de nefsi itmînâna<br />

kavuşmuşdur. Hem de bedendeki üç çeşid maddesi ve enerjisi denge hâline gelmişdir.<br />

Vilâyetde ise kalb temâmen, nefs de şöyle böyle itmînâna kavuşmuşdur.<br />

Nefsin itmînâna kavuşmasına şöyle böyle dedik. Ya’nî az çok, yaklaşık olarak dedik.<br />

Çünki, nefsin itmînâna tam olarak, olgun olarak kavuşması, beden maddelerinde<br />

denge hâsıl oldukdan sonra olur. İşte bundan dolayı vilâyet sâhiblerinin bedenlerindeki<br />

maddeler dengeye gelmedikleri zemân, mutmainne olan nefsin eski<br />

sıfatlarına döneceğini bildirmişlerdir. Bedendeki maddelerin i’tidâle gelmesinden<br />

sonra, itmînâna kavuşan nefs, eski sıfatlarına dönmez. Görülüyor ki, nefsin eski<br />

kötülüklerine dönmesini ve dönmemesini söylemek, makâm sâhiblerinin görüşlerinin<br />

başka olmalarından ileri gelmekdedir. Her Velî, kendi makâmına uygun olanı<br />

söylemişdir.<br />

Süâl: Bedendeki maddeler de dengeye geldikden ve islâmiyyete uymıyan taşkınlıkları<br />

kalmadıkdan sonra, bunlarla cihâd etmek nasıl olur? Mutmainne olan<br />

nefs ile cihâd yapılmadığı gibi, bu maddelere karşı da cihâd yapmak lüzûmu ortadan<br />

kalkmaz mı?<br />

Cevâb: Nefsin mutmainne olması ile bedendeki maddelerin dengeye gelmeleri,<br />

birbirine benzemez. Nefs mutmainne olunca, yok gibi olur. Âlem-i emrden olan<br />

beş latîfe nasıl yok gibi oluyorlarsa, nefs de böyle olur. Bedendeki maddelerin, dünyâda<br />

kaldıkca, islâmiyyetin ahkâmına uymaları lâzım olduğundan sekr ve istihlâk<br />

ile ilgileri yokdur. İstihlâk olanda, ya’nî benliği yok olanda, emre karşı durmak,<br />

taşkınlık etmek kalmaz. Sahv hâlinde olan, ya’nî benliği, şu’ûrü gitmiyen ise,<br />

emrlere uygunsuz davranabilir. Bu davranış her emre karşı değildir ve çeşidli fâidelere<br />

sebeb olmakdadır. Bu davranış, Allahü teâlânın lutf etmesi ve koruması<br />

ile, yalnız müstehabları yapmamak olup, bundan ileriye gitmez. Bundan dolayı, dengeye<br />

gelmiş olan beden maddelerine karşı cihâd yapılabilir. Mutmainne olan nefs<br />

ile cihâd yapmak ise câiz değildir. Bu bildirdiklerimi, Mektûbâtın birinci cildinde,<br />

büyük oğlum [Muhammed Sâdık “rahmetullahi aleyh”] için yazmış olduğum mektûbda<br />

[ikiyüzaltmışıncı mektûbda] dahâ uzun bildirmişdim. Anlaşılamıyan yer kaldı<br />

ise, o mektûba da bakınız!<br />

Allahü teâlâ, lutf ederek, ihsân ederek, islâmiyyetin hakîkatinin netîceleri ve<br />

meyveleri olan (Kemâlât-i nübüvvet) makâmları da aşılınca, artık ilerlemek, çalışmakla,<br />

ahkâm-ı islâmiyyeye uymakla olmaz. O makâmlarda nasîb olan herşey,<br />

rahmân olan Allahü teâlânın yalnız lutf etmesi ile ve ihsânı ile olur. Bu makâmlarda<br />

îmânın, ilmin te’sîri yokdur. Kazanılanlar, yalnız ihsân ile, ikrâm iledir. Bu<br />

makâmlar, önceki makâmlardan pekçok dahâ yüksek ve pekçok genişdir. Öyle nûr-<br />

– 951 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!