22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

yardım edip, bid’ati durdursun, kaçırsın. Bid’ati yaymak, dîn-i islâmı yıkmakdır.<br />

Bid’at çıkarana ve işleyenlere hurmet etmek, onları büyük bilmek, islâmiyyetin yok<br />

olmasına sebeb olur. Hadîs-i şerîfde, (Bid’at işliyenlere büyük diyen, müslimânlığı<br />

yıkmağa yardım etmiş olur) buyurulmuşdur. Bunun ne demek olduğunu iyi düşünmelidir.<br />

Bir sünneti meydâna çıkarmak ve bir bid’ati ortadan kaldırmak için,<br />

son gayretle çalışmak lâzımdır. Her zemân, hele müslimânlığın çok za’îflediği bu<br />

zemânda, islâmiyyeti kuvvetlendirmek için, sünnetleri yaymak ve bid’atleri yıkmak<br />

lâzımdır. Eskiden gelen islâm âlimleri, bid’atde bir güzellik görmüş olacaklar<br />

ki, bunlardan ba’zılarına, hasene [ya’nî güzel] ismini vermişlerdir. Fekat bu fakîr,<br />

bu noktada onlara uymuyorum ve bid’atlerden hiçbirini güzel görmüyorum.<br />

Hepsini karanlık ve bulanık görüyorum. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve<br />

sellem” (Bid’atlerin hepsi dalâletdir, yoldan çıkmakdır) buyurdu. Müslimânlığın<br />

za’îflediği bu zemânda, selâmet bulmak, Cehennemden kurtulmak, sünnete yapışmakla;<br />

dîni yıkmak ise, nasıl olursa olsun, herhangi bir bid’ate kapılmakla olduğunu<br />

görüyorum. Bid’atlerin herbirini, islâm binâsını yıkan bir kazma gibi, sünnetleri<br />

ise, karanlık gecede yol gösteren, parlak yıldızlar gibi anlıyorum. Zemânımız<br />

hocalarına Allahü teâlâ insâf versin de, hiçbir bid’ate güzel demesinler ve hiçbir<br />

bid’atin işlenmesine müsâ’ade etmesinler. Bid’at gün doğması gibi, karanlıkları parlatıcı<br />

görünürse de, bunlara göz yummasınlar! Çünki sünnetlerin dışında, şeytânlar,<br />

işlerini kolay görür. Eski zemânlarda, islâmiyyet kuvvetli olduğundan, bid’atlerin<br />

zulmeti belli olmuyordu ve belki de, o zulmetlerden ba’zıları, islâmiyyetin her<br />

tarafı kaplıyan kuvvetli zıyâsı arasında, parlak sanılıyordu. Bunun için, güzel deniliyordu.<br />

Hâlbuki, bu bid’atlerde de, hiçbir parlaklık ve güzellik yok idi. Şimdi ise,<br />

müslimânlık za’îflemiş, kâfirlerin âdetleri, hattâ kâfirlik alâmetleri, müslimânlar<br />

arasına yerleşmiş [moda olmuş] olduğundan, herbir bid’at, zararını göstermekde,<br />

kimsenin haberi olmadan, müslimânlık sıyrılıp gitmekdedir. Hocalarımız, bu husûsda<br />

çok uyanık olup, eski fetvâlara dayanarak şu câizdir, bunun zararı yokdur,<br />

diye bid’atlerin yayılmasına ön ayak olmamalıdır. Din zemân ile değişir sözünün<br />

yeri işte burasıdır. Yoksa, kâfirlerin [Allah düşmanlarının], müslimânlığı yıkmak,<br />

bid’atleri, küfrü yerleşdirmek için, bu sözü maşa olarak kullanmaları yanlışdır.<br />

Bu zemân, bid’atler dünyâyı kapladığından, karanlık bir gece gibi görünmekdedir.<br />

Sünnetler çok azalmakda, nûrları da, bir karanlık gecede, tektük uçan<br />

ateş böcekleri gibi parlamakdadır. Bid’at işlenmesi çoğaldıkca, gecenin karanlığı<br />

artmakda, sünnetin nûru azalmakdadır. Sünnetin işlenmesi ise, karanlığı azaltmakda,<br />

bu nûru çoğaltmakdadır. İstiyen, bid’at karanlığını çoğaltsın, şeytân fırkasını<br />

kuvvetlendirsin! İstiyen de sünnetin nûrunu artdırsın. Allahü teâlânın askerini<br />

kuvvetlendirsin! Şunu iyi biliniz ki, şeytân fırkasının sonu felâketdir, ziyândır.<br />

Allahü teâlânın fırkasında olan, se’âdet-i ebediyyeye erecekdir.<br />

[Tekrâr edelim ki, (Bid’at) demek, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />

ve Onun dört halîfesinin “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” zemânlarında bulunmayıp<br />

da, dinde, sonradan meydâna çıkarılan, uydurulan inanışlara, sözlere, işlere,<br />

şekllere ve âdetlere denir. Bunların hepsini din diye, ibâdet diye uydurmak<br />

veyâ dînin ehemmiyyet verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek<br />

bid’atdir. Bid’atlerin ba’zıları küfrdür. Ba’zıları da büyük günâhdır. Kur’ân-ı kerîmi<br />

ve ezânı ho-parlörle okumak, radyoda okumak, bid’atdir.<br />

(Mektûbât) kitâbının arabî ve fârisî baskılarında, yüzseksenaltıncı mektûb hâşiyesinde<br />

diyor ki, (İslâm âlimlerinin çoğu, amelde bid’atleri ikiye ayırdı: Sünnete<br />

muhâlif olmıyan yeniliklere, reformlara, ya’nî birinci asrda aslı bulunanlara,<br />

Bid’at-i hasene dediler. Aslı bulunmıyanlara Bid’at-i seyyie dediler. İmâm-ı Rabbânî<br />

“kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” hazretleri ise, aslı bulunanlara, bid’at ismini<br />

bulaşdırmadı. Bunlara Sünnet-i hasene dedi. Mevlid okumak, minâre, türbe<br />

yapmak böyledir. Bid’at ismini, yalnız aslı bulunmıyanlara verdi. Vehhâbîler, bu<br />

– 776 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!