22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

aşka, kimseden beklemeden yiyorlar.<br />

III — Üçüncü kısm sebebler: Te’sîri kat’î olmadığı gibi, her vakt lâzım olmıyan<br />

ve düşünerek, arayarak ele geçirilebilen sebeblerdir ki, böyle sebeblerle para kazanmak,<br />

fal ile, efsûn ile, dağlamak ile, hasta tedâvî etmeğe benzer ki, Peygamberimiz<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem”, tevekkülü anlatırken, (Tevekkül edenler, falcılık,<br />

efsûn ve dağlamak ile hastalığı tedâvî etmez!) buyurdu. Yoksa, (Tevekkül<br />

edenler, çalışmaz, şehrde yaşamaz, dağlara gider) demedi.<br />

Sebeblere yapışmakda, tevekkül üç mertebedir:<br />

a) Tevekkülün yüksek mertebesinde olan bekâr bir kimse, kul hakkı altında kalmamak<br />

için şehrden uzak yaşar. Yanına birşey almaz. Acıkdığı zemân, eline geçeni<br />

yir. Yiyecek bulamazsa, aç ölmekden korkmaz. Açlıkdan ölecek olursa, bunu<br />

kendisi için hayrlı bilir. Çünki, yanına yiyecek alan yolcunun, yolda soyulması,<br />

hattâ öldürülmesi de çok olmuşdur. Bundan sakınmak ise, vâcib değildir.<br />

b) İkinci mertebede olan, para kazanmaz. Fekat, şehrleri terk etmez. Câmi’lerde<br />

ibâdet eder. Kimseden birşey beklemez. Allahü teâlâdan bekler. [İstemeden gelen<br />

hediyyeyi kabûl etmenin tevekküle mâni’ olmadığı, ikinci kısmın kırkıncı<br />

madde sonunda yazılıdır.]<br />

c) Üçüncü mertebede olan, para kazanmak için çalışır. Fekat, her hareketinde<br />

ahkâm-ı islâmiyyeyi, sünneti gözetir. Hîle yapmakdan, ince sebebler aramakdan,<br />

ticâret bilgileri ile uğraşmakdan sakınır. Bunlardan sakınmıyan kimse, üçüncü kısm<br />

sebeblere dalmış olup, tevekkül etmiş olmaz.<br />

Tevekkül etmek, çalışmamak demek değildir. Çünki Ebû Bekr “radıyallahü<br />

anh”, her işinde tevekkül sâhibi idi. Halîfe seçildiği zemân, çarşıda kumaş satıyordu.<br />

(Yâ Halîfe! Devlet idâre ederken, ticâret yapmak olur mu?) dediklerinde, (Çoluk<br />

çocuğuma bakmazsam, millete nasıl bakarım?) buyurdu. Bunun üzerine, halîfeye<br />

Beyt-ül-mâldan aylık vermeği uygun buldular. Bundan sonra, her sâat, millet<br />

işleri ile uğraşdı. Kendisi tevekkül edenlerin en yükseği iken, ticâret ederdi. Fekat,<br />

para kazanmağı düşünmezdi. Kazancını sermâyesinden, çalışmasından bilmez,<br />

Hak teâlâdan bilirdi. Malını, din kardeşlerinin malından dahâ çok sevmezdi.<br />

Tevekkül etmek için zühd lâzımdır. Zâhid olmak için ise, tevekkül lâzım değildir.<br />

Ebû Ca’fer-i Haddâd, Cüneyd-i Bağdâdînin hocası idi “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”.<br />

[Haddâd, demirci demekdir.] Çok tevekkül ederdi. Yirmi sene, tevekkül<br />

etdiğini, kimseye belli etmemişdi. Hergün, pazarda bir dînâr kazanırdı. [Dînâr, bir<br />

miskal altındır. Bir miskal, dört gram ve seksen santigramdır.] Hepsini fakîrlere<br />

sadaka verirdi. Cüneyd onun karşısında tevekkülden söylemezdi. (Onun yanında,<br />

Onda bulunan şeyden konuşmağa utanırdım) buyururdu.<br />

Tesavvuf adamlarının çarşıda, pazarda, halk arasında dolaşmaları, tevekkülün<br />

az olduğuna alâmetdir. Evlerinde oturmaları, Allahü teâlâdan beklemeleri lâzımdır.<br />

Meşhûr yerde, tekkede oturmaları da, çarşıda oturmak gibidir ki, kalblerinin<br />

râhat etmesinin, şöhretlerinden ileri geldiği tehlükesi vardır. Fekat, şöhret<br />

hâtırlarına gelmezse, çalışan insan gibi, tevekkül etmiş olurlar.<br />

Hulâsa, tevekkülün esâsı, insanlardan birşey beklememek, sebeblere güvenmemek,<br />

herşeyi, yalnız Allahü teâlâdan beklemekdir. İbrâhîm-i Havvâs “rahmetullahi<br />

teâlâ aleyh” buyuruyor ki, (Hızır aleyhisselâmı gördüm. Benimle arkadaşlık<br />

etmek istedi. Ben istemedim. Kalbimin ona güvenerek, tevekkülümün azalmasından<br />

korkdum). Ahmed ibni Hanbel “rahmetullahi teâlâ aleyh”, bir işçi tutmuşdu.<br />

Talebesine, (İşçiye, gündeliğinden fazla birşey ver) dedi. İşçi, almadı. İşçi gidince,<br />

talebesine, (Arkasından gidip, o şeyi ver! Şimdi alır) dedi. Talebe, sebebini sordukda:<br />

(O zemân, birşey vereceğimizi kalbi umuyordu. Onun için almadı. Şimdi,<br />

giderken hiç ümmîdi kalmadığı için, alması, tevekkülüne zarar vermez) dedi.<br />

– 686 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!