22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

serinleyip râhat bulur. Büyüklük ve ma’bûdluk sahrâsında şaşırmış kalmış olanlar,<br />

nemâz gelininin çadır etekleri altında vuslatın [matlûba kavuşmanın] kokusunu<br />

duyarak hayrân olurlar. Allahü teâlânın Peygamberi “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />

buyurdu ki: (Bir mü’min nemâz kılmağa başlayınca, Cennet kapıları onun için<br />

açılır. Rabbi ile onun arasında bulunan perdeler kalkar. Cennetde olan hûru’în onu<br />

karşılar. Bu hâl, nemâz bitinceye kadar devâm eder).<br />

Bu yolun büyüklerinden birini buluncaya kadar, Kur’ân-ı kerîm okuyarak, ibâdetleri<br />

yaparak ve kıymetli kitâblarda ve hadîs-i şerîflerde bildirilen düâları, tesbîhleri<br />

okuyarak vaktlerinizi ma’mûr ediniz! Bu düâ ve tesbîhlerden ve ibâdetlerden bir<br />

kısmını, bu fakîr toplamışdım. Mevlânâ Muhammed Hanîf almışdı. Zemânınızın<br />

çoğunu, (Lâ ilâhe illallah) kelimesini söylemekle geçiriniz. Nefsi ve kalbi temizlemekde<br />

çok te’sîrlidir. Hergün, belli mikdâr okursanız iyi olur. Abdestli ve abdestsiz<br />

söylenebilir. Bu yolun büyüklerini sevmeği se’âdetin sermâyesi biliniz. Bu yolda ilerleten<br />

en kuvvetli vâsıtanın, bu muhabbet olduğunu biliniz! Fârisî nazm tercemesi:<br />

Aradığın hazînenin nişânını verdim sana!<br />

Belki sen kavuşursun, biz varamadıksa da!<br />

Allahü teâlâ size ve doğru yolda gidenlere selâmet ve râhatlıklar versin!<br />

[(Dürr-i yektâ şerhi)nde diyor ki, (Kur’ân-ı kerîmin birçok yerinde emr olunan<br />

(Salât) kelimesi, hergün beş vaktde, herkesin bildiği şeklde kılınan nemâzdır. Bu salâtin,<br />

husûsî hareketleri yapmak ve husûsî şeyleri okumak olduğu, Peygamberimiz<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” tarafından bildirilmiş, kendisi de böyle kılmış olduğunu,<br />

Eshâb-ı kirâm, Tâbi’îne, onlar da, Tebe’i tâbi’îne bildirmişler, her asrda bulunan<br />

âlimlerin haberleri, tevâtür ile bizlere kadar gelmişdir. [Tevâtür, bir haberin ağızdan<br />

ağıza yayılması demekdir. Bu tevâtür haberleri, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâbları<br />

ile, bütün dünyâya yayılmışdır.] Tarîkat şeyhi olduğunu söyleyen ba’zı mülhid<br />

ve zındıklar, câhil müslimânlara, (Sana nemâzı bağışladım. Artık kılma) yâhud<br />

(Allahın ve Peygamberin emr etdiği nemâz, herkesin yapdığı, yatıp kalkmak ve belli<br />

şeyleri okumak değildir. Allahın ismini zikr etmek ve Onun büyüklüğünü düşünmek<br />

demekdir) derse, nemâzı inkâr ve müslimânları ifsâd etmiş olur. Mahkeme karârı<br />

ile katli lâzım olur. Tutuldukdan sonra yapdığı tevbesi kabûl olmaz. Nemâzı inkâr<br />

eden, ya’nî vazîfe olduğuna inanmıyan kâfir olur. İnanıp da, tenbellik ile terk eden<br />

(fâsık) olur. Ya’nî büyük günâh işlemiş olur. Kılmağa başlayıncaya kadar habs olunur.<br />

Kılmağa başlayınca, kılmadıklarını da kazâ etmesi ve ayrıca tevbe etmesi lâzım<br />

olur.) Dürr-i yektânın yazısı temâm oldu. Nemâzın nasıl kılınacağını, kazâ nemâzlarını,<br />

bütün din bilgilerini, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarından öğrenmeli, sinsi<br />

düşmanların ve zındıkların yaldızlı yazılarına ve tatlı sözlerine aldanmamalıdır.<br />

İslâmiyyetde şeyh-ul-islâm, ya’nî diyânet işleri reîsleri ve islâm müftîleri vardı.<br />

Müftî adını taşıyan devlet me’mûrlarının da bulunduğu zemânlar oldu. İslâm<br />

müftîsi ile müftî denilen me’mûrları birbirine karışdırmamalıdır. İslâm müftîleri,<br />

Allahü teâlânın emrlerini ve yasaklarını, ya’nî ahkâm-ı islâmiyyeyi bildiren âlimler<br />

idi. Müftî denilen devlet me’mûrları ise, zâten ahkâm-ı islâmiyyeyi bilmezlerdi.<br />

Allahü teâlânın yasak etdiği birşeyi, kanûn emr etseydi, bu şeyi yapmak câiz değildir<br />

demezlerdi. Allahü teâlânın emr etdiği birşeyi, bir zâlim terk etseydi, bu şeyi<br />

yapmak lâzım olduğunu söyleyemezlerdi. Susarlar veyâ tersini söylerlerdi.<br />

Böylece, kendileri dinden çıkar, müslimânları da günâha veyâ küfre sürüklerlerdi.<br />

Cengiz askerinin, islâm memleketlerine yayılıp, câmi’lerin yıkıldığı, müslimânların<br />

öldürüldüğü zemânlarda ve Fâtımîler ve Resûlîler zemânlarında, hattâ<br />

Abbâsîler zemânında, böyle müftî denilen devlet me’mûrları, harâmlara câizdir dediler.<br />

Hattâ, Kur’ân-ı kerîme mahlûkdur dediler. Müftî adı verilen bu me’mûrların<br />

böyle uydurma fetvâlar vererek dînin yıkıldığı zemânlarda, fıkh, ilmihâl kitâblarına<br />

uyanlar, doğru yolda kaldı. Dinlerini kurtarabildi.<br />

– 119 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!