22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

a bakarak cin ile konuşduğunu, bu cinne emr ederek, sar’a yapan habîs cinni kovduğunu,<br />

büyü çözdüğünü, habîs cinni öldürdüğünü söylerse, buna inanmamalıdır).<br />

Cin ile arkadaşlık etdiğini, cin pâdişâhına hizmet etdiğini söyliyen kimsenin büyücü<br />

olduğu anlaşılır. Mısrdaki Fâtımî devletinin altıncı reîsi olan Hâkim bi-emrillah<br />

Mansûr, Dırâr ve bunun talebesi Hamzaya uyarak, cin ile tanışdı ve Cin pâdişâhına<br />

hizmet ederek, sapıtdı. Şeytânların maskarası oldu. Tanrılık da’vâsına<br />

kalkdı. İbni Ebî Zeyd diyor ki, (Cinci tarîkatcıya inanmak, insanı cinden kurtardığına<br />

inanarak, ona ücret vermek câiz değildir. Büyü çözene de para vermek câiz<br />

değildir). Kocasının muhabbet etmesi ve kendisine eziyyet etmemesi için, bir kadına,<br />

Kur’ân-ı kerîmden ve Selef-i sâlihînin bildirdikleri düâlardan muska yazmak,<br />

karşılık birşey istememek câizdir. Ne olduğu bilinmiyen şeyleri yazmak, okumak<br />

ve kendisine okutmak, bunları muska, tütsü yapmak harâmdır). Kâdî-zâde, (Birgivî<br />

vasıyyetnâmesi)ni açıklarken, Birgivînin, (Bir kimse, ben çalınanları, gayb olanları<br />

bilirim dese, böyle söyliyen ve buna inanan kâfir olur. Bana cin haber verir.<br />

Bunun için bilirim dese, yine kâfir olur. Zîrâ, cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allahü<br />

teâlâ bilir. Ondan başka kimse bilmez) yazısını, (Allahü teâlânın vahy ve ilhâm<br />

etdikleri bilir. Cin, herşeyi bilmez. Allahü teâlânın bildirdiğini ve görüp anladığını<br />

bilir. Cin, bu iki yoldan öğrendiğini haber verirse, bana cin haber verdi demekde<br />

zarar yokdur. Peygamberler kabrlerinde, bilmediğimiz bir hayât ile diridirler.<br />

Allahü teâlâ, onlara vahy, ilhâm ve keşf yolu ile, gayb ve gizli şeyleri bildirmişdir.<br />

Diri insanların işlerini ve hâllerini onlara ve dilediği mü’minlerin rûhlarına bildirmekdedir)<br />

şeklinde açıklamakdadır. Cinnin sâlih olanlarına da bildirmesi câizdir.<br />

Fekat, mü’min ve sâlih olmıyan, bid’at ehli ve fâsık tarîkatcıların, yobazların<br />

yalanlarına inanmamak, tuzaklarına düşerek, felâkete sürüklenmemek için, çok<br />

uyanık olmalıdır. 909.cu sahîfeye ve (El-münîre) kitâbına bakınız!<br />

(Dürr-ül-muhtâr)ın Tahtâvî ve İbni Âbidîn hâşiyelerinde, son cildin sonunda diyor<br />

ki, (İnsanın, bilmesi lâzım olmıyan şeyleri münâkaşa etmek mekrûhdur. Öğrenmesi<br />

emr edilmemiş olan şeyleri sormak câiz değildir. Meselâ, Lokman ve Zülkarneyn<br />

Peygamber midir, değil midir? Cebrâîl aleyhisselâm, Peygamberlere nasıl<br />

gelirdi? Melek ve Cin, insanlara ne şeklde görünürler? İnsan şeklinde görünürken,<br />

yine cin ve melek midirler? Cennet ve Cehennem nerededirler? Kıyâmet ne zemân<br />

kopacak? Îsâ aleyhisselâm, gökden ne zemân inecek? İsmâ’îl ve İshak aleyhimesselâmdan<br />

hangisi efdaldir ve hangisi kurban edildi? Fâtıma ve Âişeden “radıyallahü<br />

teâlâ anhümâ” hangisi dahâ efdaldir? Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />

ana babaları ve Ebû Tâlib hangi dinde idiler? İbrâhîm aleyhisselâmın babası kim<br />

idi? Bunlar gibi şeyleri sormamalıdır. Bunları öğrenmekle emr olunmadık).<br />

(Hazînet-ül-esrâr) kitâbında diyor ki, Sar’a hastasından, rûhânînin def’ edilmesine<br />

ve hastanın şifâsına âid hadîs-i şerîfleri bildirelim: [(Lugat-ı Nâci)de cin kelimesinde<br />

diyor ki, (Rûhâniyyûn üç sınıfdır: Hep iyilik yapan, ahyâr. Melekler böyledir.<br />

Hep kötülük yapan eşrâr. Şeytânlar böyledir. İyilik de, kötülük de yapan evsât.<br />

Cinler böyledir.) (Herkese Lâzım Olan Îmân) 26.cı sahîfeye bakınız!]<br />

İmâm-ı Beyhekî (Delâil-ün-nübüvve) kitâbında ve imâm-ı Kurtubî (Tezkire)<br />

kitâbında bildiriyor ki, Ebû Dücâne “radıyallahü anh” buyurdu ki, yatıyordum. Değirmen<br />

sesi gibi ve ağaç yapraklarının sesi gibi, ses duydum ve şimşek gibi, parıltı gördüm.<br />

Başımı kaldırdım. Odanın ortasında, siyâh birşey yükseldiğini gördüm. Elimle<br />

yokladım. Kirpi derisi gibi idi. Yüzüme, kıvılcım gibi şeyler atmağa başladı. Hemen<br />

Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” gidip, anlatdım. Buyurdu ki, (Yâ Ebâ<br />

Dücâne! Allahü teâlâ, evine hayr ve bereket versin!). Kalem ve kâğıd istedi. Alîye<br />

“radıyallahü anh” bir mektûb yazdırdı. Mektûbu alıp, eve götürdüm. Başımın altına<br />

koyup, uyudum. Feryâd eden bir ses, beni uyandırdı. Diyordu ki, (Yâ Ebâ Dücâne!<br />

Bu mektûbla, bizi yakdın. Senin sâhibin, bizden elbette çok yüksekdir. Bu mektûbu,<br />

bizim karşımızdan kaldırmakdan başka, bizim için, kurtuluş yokdur. Artık, se-<br />

– 740 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!