22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

leri ve kâfirlerle cihâdları sizde hiç görülmiyor) diyenler var. Buna cevâb olarak<br />

deriz ki:<br />

Her müslimânın, farzlarda, vâciblerde ve müekked sünnetlerde, Resûlullaha tâbi’<br />

olması lâzımdır. Âciz olmak, mücâhede ve gazâ yapamamak için özrdür. Hem<br />

de, geceleri, mubârek ayakları şişinceye kadar teheccüd nemâzları kılması ve çok<br />

açlık çekmesi ve muhârebelerde kahramanlıklar göstermesi, Onun hasâisinden idi.<br />

Ya’nî yalnız Ona ihsan olunmuşdur. Allahın arslanı, emîr-ül-mü’minîn Alî “radıyallahü<br />

anh” buyuruyor ki, (Muhârebenin en şiddetli zemânlarında, Resûlullahın<br />

yanına sığınırdık). Cihâd-i asgar olan muhârebeler için ve cihâd-ı ekber olan,<br />

nefs ile mücâdele için, kuvvetli olmak şartdır. İmâm-ı Rabbânîye i’tirâz edenler de<br />

âcizdir. Hadîs-i şerîfde, (Kolay şeyleri yapınız! İşlerinizi güçleşdirmeyiniz! Gücünüz<br />

yetdiği şeyleri yapınız! Allahü teâlâ, kolay olanları yapmanızı istiyor) buyuruldu.<br />

Allahü teâlâ, mihnetlere, meşakkatlara katlanmağı kolaylaşdırmışdır. [Bunun<br />

için, derdlere, belâlara katlanmağı istiyor. Sabr edenleri seviyor.] İmâm-ı<br />

Rabbânî, (Resûlullahın her işine tâbi’ olmalıdır) demiyor. (İ’tikâdda, fıkh kitâblarında<br />

emr olunan işlerde, ya’nî ahkâm-ı islâmiyyede ve kalb ile yapılan zikrlerde<br />

ve terakkîlerde tâbi’ olmalıdır) diyor. Siz de biliyorsunuz ki, bunlara tâbi’ olmıyan,<br />

Velî olamaz. İmâm-ı Rabbânîye i’tirâz edenler, onun sözlerini anlıyamıyanlardır.<br />

[İslâm âlimlerinin, kitâbımızdaki sözlerini anlıyamıyan câhiller de, dîni<br />

dünyâ kazançlarına âlet eden yobazlar gibi ve ingiliz câsûslarına satılmış olan<br />

hâinler gibi, kitâblarımızı kötülüyorlar. Allahü teâlâ, yavrularımızı, bu düşmanlara<br />

aldanmakdan muhâfaza buyursun! Âmîn.]<br />

Resûlullaha tâm tâbi’ olunca, insan Onun gibi olur. Tesavvuf büyükleri, bu hâle<br />

(Fenâ firresûl) demişlerdir. (Fenâ-fişşeyh) ve (Fenâ-fillah) demeleri de böyledir.<br />

Bu sözleri de, insanın sıfatları, mürşidin ve Allahü teâlânın kemâl sıfatları gibi<br />

olurlar demekdir. Câhiller, bu sözlerin ma’nâlarını anlamadıkları için, kendilerini<br />

ve her mahlûku, Allahü teâlâ ile birleşir sanıyor. Hâlbuki, şer’ı şerîf ve<br />

Kur’ân-ı mecîd, (Allah başkadır. Mahlûklar başkadır) diyor. Evliyânın sekr hâlindeki,<br />

şu’ûrsuz sözleri, bu hakîkati değişdiremez. Resûlullaha tam tâbi’ olanda, Allahü<br />

teâlânın kemâl sıfatlarından bir zerrenin zuhûrunu Allahü teâlâ ile birleşmek<br />

zan etmişlerdir. Büyüklerimiz, Muhammed aleyhisselâm gibi olmağa, Onunla ittihâd<br />

etmek, birleşmek dedi. Mahlûk, Allahü teâlâ gibi olamaz ki, Allah ile birleşmek<br />

denilsin. Mahlûk, mahlûk ile ittihâd etdi denilebilir. Mahlûk, hâlık ile birleşdi<br />

denilemez. Evliyânın sözleri misk gibidir. Güzel ma’nâ saçarlar. Yanlış ma’nâlar<br />

vermek, miski çalı, çöp ile örtmek gibidir. Çalı yığını, miskin güzel kokusunu<br />

örtemez.<br />

(Eskiden, tesavvufcular, fakîrliği zenginliğe tercîh ederlerdi. İmâm-ı Rabbânî<br />

ise, zenginliği ve malı, mülkü tercîh ediyor) demek de, çirkin iftirâdır. (Mektûbât)ın<br />

çok yerinde, (Fakîrlerin kapı önlerinde oturmaları, zenginlerin, süsler, zînetler içinde<br />

oturmalarından iyidir) yazılıdır. (Buradaki fakîrlerin, muayyen, devâmlı gelirleri<br />

yok ise de, Allahü teâlânın ezelde taksîm etdiği rızka güvenerek, râhat ve neşelidirler)<br />

buyurmakdadır. Zarûrî ihtiyâclarını karşılamak ve fakîrlere yardım<br />

etmek için, çalışıp, halâl kazanmak iyidir. Süleymân aleyhisselâm ve Eshâb-ı kirâmdan,<br />

emîr-ül-mü’minîn Osmân ve Abdürrahmân bin Avf ve diğerleri, Resûlullahdan<br />

sonra, mâl ve mülk sâhibi oldular. Bu servetleri, sahâbîlik derecelerinin azalmasına<br />

sebeb olmadı. Sabr eden fakîr ile şükr eden zenginden hangisinin dahâ üstün<br />

olduğunda, Ehl-i sünnet âlimleri ihtilâf etdi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve<br />

sellem” fakîrliğin sıkıntısına katlanabildiği için, fakîrliği istedi. Hadîs-i şerîfde, (Geceleri,<br />

Rabbimin ziyâfetindeyim. Beni doyuruyor ve içiriyor) buyurdu. Fakîrlik,<br />

ibâdet yapmağı gücleşdirirse, ibâdete kuvvet veren zenginlik efdal olur. Böyle, şükr<br />

eden zenginlere dil uzatmak, Hadîd sûresinin yirmibirinci âyetinden gâfil olmağı<br />

gösterir. Bu âyet-i kerîme, meâlen, (Allahü teâlâ, bu üstünlüğü dilediğine ihsân<br />

– 772 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!