22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

de uygun değildir. Çünki, islâmiyyet, Cennetde olanların hepsi görecekdir diyor.<br />

Bir kısmı görecek, bir kısmı görmiyecek demiyor. Bunlara, Mûsâ aleyhisselâmın<br />

Fir’avna verdiği cevâbı söyleriz ki, Tâhâ sûresi 51 ve 52. âyetlerinde meâlen buyuruyor<br />

ki: (Fir’avn dedi ki: Bizden evvel gelip geçenlerin hâlleri ne oldu?). Cevâbında<br />

dedi ki: (Onların hâlleri ve istikbâllerini, Rabbim bilir. Levh-il-mahfûzda<br />

yazılmışdır. Rabbim hiçbir şeyde yanılmaz ve unutmaz.) Ben ise, sizin gibi bir<br />

kulum. Ancak, bana bildirdiği kadar bilirim.<br />

Cennet de, herşey gibi, Allahü teâlânın mahlûkudur. Allahü teâlâ, mahlûklarının<br />

hiçbirisine girmez, birinde bulunmaz. Fekat mahlûklarının ba’zısında Onun<br />

nûrları zuhûr eder. Ba’zısında ise, o kâbiliyyet yokdur. Aynada, karşısındaki<br />

cismlerin görünüşleri, zuhûr ediyor. Taşda, toprakda ise etmiyor. Allahü teâlâ, her<br />

mahlûkuna aynı nisbetde ise de, mahlûklar, birbirlerinin aynı değildir. Allahü teâlâ,<br />

dünyâda görülemez. Bu âlem, Onu görmek ni’metine kavuşmağa elverişli değildir.<br />

Dünyâda görülür diyen, yalancıdır, iftirâcıdır. Doğruyu anlıyamamışdır. Bu<br />

dünyâda, bu ni’met nasîb olsaydı, herkesden önce, Mûsâ “aleyhisselâm” görürdü.<br />

Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” mi’râcda, bu devletle şereflendi ise<br />

de, bu dünyâda değildi. Cennete girdi. Oradan gördü. Ya’nî, âhıretde görmüş oldu.<br />

Dünyâda görmedi. Dünyâda iken, dünyâdan çıkdı, âhırete karışdı ve gördü.<br />

Allahü teâlâ, yerlerin, göklerin yaratıcısıdır. Dağları, denizleri, ağaçları, meyveleri,<br />

ma’denleri, [mikropları, hayvanları, atomları, elektronları, molekülleri] yaratan<br />

Odur. Birinci semâyı yıldızlarla süslediği gibi, yeryüzünü, insanları yaratmakla<br />

süslemişdir. Basît cismleri, elemanları, O yaratmışdır. Bileşik cismler, Onun yaratması<br />

ile hâsıl olmuşdur. Herşeyi yokdan var eden Odur. Ondan başka herşey<br />

yok idi. Hiçbiri kadîm değildir. Bütün doğru dinler, Allahdan başka, herşeyin yok<br />

iken, sonradan var olduğunu, Ondan başka kadîm bulunmadığını bildirmekdedir.<br />

Başkasını kadîm bilenlere kâfir demişlerdir. Huccet-ül islâm, İmâm-ı Gazâlî, (Elmünkız-ü<br />

anid-dalâl) kitâbında, Allahü teâlâdan başkasını kadîm bilene, kâfir dedi.<br />

[Bu kitâbı, Hakîkat Kitâbevi, ofset ile basdırmışdır.]<br />

Gökleri, yıldızları ve başka şeyleri kadîm bilenlerin, yalan söylediklerini<br />

Kur’ân-ı kerîm bildirmekdedir. Yerlerin yokdan var edildiğini gösteren âyet-i<br />

kerîmeler çokdur. Her zemân yanılan akla uyarak, Kur’ân-ı kerîme inanmıyan kimse,<br />

ne kadar sefîhdir. (Allahü teâlâ, bir kimseye nûr vermezse, o münevver olamaz.)<br />

İnsanlar, mahlûk olduğu gibi, bütün işleri, hareketleri de, Allahü teâlânın mahlûkudur.<br />

Çünki Ondan başka, kimse birşey yapamaz, yaratamaz. Kendi mahlûk,<br />

yaratılmış olan, başkasını nasıl yaratabilir? Yaratılmak damgası, kudretin az olduğuna<br />

alâmetdir ve ilmin noksan olduğuna işâretdir. Bilgisi, kuvveti az olan, yaratamaz.<br />

Îcâd edemez. İnsanın işinde, kendine düşen pay, kendi kesbidir. Ya’nî o iş,<br />

kendi kudreti ve irâdesi ile olmuşdur. O işi, yaratan, yapan, Allahü teâlâdır. Kesb<br />

eden, kuldur. Görülüyor ki, insanların ihtiyârî işleri, istiyerek yapdıkları şeyler, insanın<br />

kesbi ile Allahü teâlânın yaratmasından meydâna gelmekdedir. İnsanın<br />

yapdığı işde, kendi kesbi, ihtiyârı [ya’nî beğenmesi] olmasa, o iş, titreme şeklini alır.<br />

[Mi’denin, kalbin hareketi gibi olur.] Hâlbuki, ihtiyârî hareketlerin, bunlar gibi olmadığı<br />

meydândadır. Her ikisini de, Allahü teâlâ yaratdığı hâlde, ihtiyârî hareketle,<br />

titreme hareketi arasında görülen bu fark, kesbden ileri gelmekdedir. Allahü<br />

teâlâ, kullarına merhamet ederek, onların işlerinin yaratılmasını, onların kasdlarına,<br />

arzûlarına tâbi’ kılmışdır. Kul isteyince, kulun işini yaratmakdadır. Bunun için<br />

de, kul mes’ûl olur. İşin sevâbı ve cezâsı, kula olur. Allahü teâlânın kullarına verdiği<br />

kasd ve ihtiyâr, işi yapıp yapmamakda müsâvîdir. Her işi yapmanın ve yapmamanın<br />

iyi veyâ fenâ olduğunu, Peygamberleri “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ile<br />

kullarına açıkca bildirmişdir. Kul, her işinde, yapıp yapmamakda serbest olup, ikisinden<br />

birini elbette seçecek, iş, iyi veyâ fenâ olacak, günâh veyâ sevâb kazanacakdır.<br />

Allahü teâlâ kullarına, emrlerini ve yasaklarını yerine getirecek kadar kudret<br />

– 105 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!