22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Ne hoş olur, güzellerin edâsı,<br />

başkaların sözünde yer alması.<br />

Dâire, noktanın görünmesini örtüyor denirse yeri vardır. Dâire, noktanın varlığını<br />

gösteren bir ayna gibidir denirse, yine doğru olur. Eğer noktanın varlığına<br />

alâmetdir denirse, yine olur. Noktayı örtüyor demek, câhillerin sözüdür. Aynadır<br />

demek Evliyâlığa uygundur ve buna (Îmân-ı şühûdî) denir. Alâmet ve işâret olduğunu<br />

söylemek, (Îmân-ı gaybî)ye mahsûsdur. Îmân-ı gaybî, îmân-ı şühûdîden dahâ<br />

kuvvetli, dahâ kıymetlidir. Çünki, şühûdde zıl [hayâl] görülür. Gaybde ise, bu<br />

hatâ yokdur. Îmân-ı gaybîde, ele birşey geçmez. Fekat vâsıldır, kavuşmuşdur.<br />

Şühûdde, ele birşeyler geçerse de, vâsıl değildir, başka şeye, zıllere, hayâllere<br />

bakmakdadır. Sözün kısası, şühûd, noksânlıkdır. Vüsûl ise kemâldir. Bu sözümüzü<br />

tesavvufcu geçinen herkes anlıyamaz. Bunlar, şühûdü, vüsûlden dahâ üstün sanır.<br />

Yunân felsefecilerinden, sôfistâiyye [Sophiste] denilen kimseler, âleme, hayâl,<br />

vehm dedi. İnsanın hayâlinde, bir görünüşdür. Vehm ve hayâl değişirse, bu görünüşler<br />

de değişir dedi. Meselâ, vehm, birşeyi tatlı görürse tatlı olur. Başka bir zemânda<br />

bu şeye acı derse, acıdır dediler. Ne kadar câhil, ne kadar aklsızlar ki, Allahü<br />

teâlânın yaratmasını göremediler. Hattâ inanmadılar. [Âlemin varlığının], hâricdeki<br />

varlığa olan yakınlığını anlamadılar. Böylece hâricdeki varlığa yakışan işlerin<br />

bu âlemde bulunduğuna ve böylece sonsuz azâb ve ni’metlere inanmadılar.<br />

Hâlbuki, Muhbir-i sâdık [hep doğru söyleyici] “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”,<br />

bunları haber verdi. Elbet olacakdır. Bu felsefeciler, şeytânın askeridir. Mücâdele<br />

sûresinin, ondokuzuncu âyetinde meâlen, (Şeytânın askeri elbette mağlûb olacak,<br />

ziyân edecekdir) buyruldu.<br />

Süâl: Vehmde ve hayâlde olsa bile, âlemin varlığı, devâmlı olduğu ve bu varlığa<br />

sonsuz ni’metler ve azâblar olacağı hâlde, âleme niçin var denmiyor ve mevcûd<br />

bilinmiyor?<br />

Cevâb: Tesavvufculara göre vücûd, en şerefli, en kıymetli şeydir. Vücûd [ya’nî<br />

var olmak], bütün hayrların, üstünlüklerin başlangıcıdır. Herşeyden kıymetli olan<br />

vücûdü, Allahü teâlâdan başkasına yakışdıramıyorlar. Çünki, Ondan başka herşey<br />

noksân ve kötüdür. En kıymetli şey, kötüye verilebilir mi? Tesavvufcuların bu<br />

sözleri, keşfe ve firâsete dayanmakdadır. Keşflerine göre, vücûd, yalnız Allahü teâlâya<br />

mahsûsdur. Mevcûd [var] yalnız Odur. Ondan başkasına mevcûd demeleri,<br />

O varlığa, bilinmiyen bir bağlılıkları olduğu içindir. Gölge aslı sâyesinde durabildiği<br />

gibi, herşey O varlıkla durmakdadır. Vehm mertebesinde bulunan sübût [görünüş],<br />

O vücûdun zıllerinden bir zıldir. [Türkçede, vücûd deyince, beden sanıyoruz.<br />

Hâlbuki vücûd, madde, cism, beden demek değildir. Vücûd, var olmak demekdir.<br />

Ya’nî bir sıfatdır.] O vücûd, hâricde mevcûd olduğundan, Allahü teâlâ, hâricde<br />

mevcûddür. Devâm verilen vehm ve hayâl mertebesine de, hâric mertebesinin<br />

zıllerinden bir zıl dersek, ikisi de zıl olunca, vehmdeki sübûta, (Vücûd-i hâricî) demek<br />

uygun olabilir. Bu bakımdan, âleme de, hâricde mevcûd denebilir. Görülüyor<br />

ki, mümkin [ya’nî mahlûk] her neye mâlik ise, vücûd mertebesinden gelmekdedir.<br />

Ona, zıl olması düşünülmeden, hâricde var demek, doğru olmaz. Allahü teâlâya,<br />

vücûd sıfatında ortak edilmiş olur. Bu fakîr [ya’nî İmâm-ı Rabbânî “kaddesallahü<br />

teâlâ sirrehül’azîz”], âleme hâricde mevcûd demiş isem, bu ma’nâda anlamak<br />

lâzımdır. Kelâm âlimleri, vücûd ile sübût aynıdır diyor ki, iki kelimenin lügat<br />

ma’nâsı aynı demekdir. Yoksa, vücûd nerde, sübût nerde? Keşf ve şühûd sâhiblerinden<br />

çoğu ve âlimlerden çoğu, (Allahü teâlânın kendisi, vücûddür) dedi. Sübût<br />

ise, nazarî, aklın düşündüğü birşeydir.<br />

Fâide: Vücûd, her hayr ve kemâlin kaynağı ve her güzelliğin başlangıcı olduğu<br />

gibi, bunun karşılığı olan adem de, elbette her kötülüğün, her kusûrun kaynağı ve<br />

her çirkinliğin ve bozukluğun başlangıcıdır. Günâhlar, ondan hâsıl olmakda, yoldan<br />

çıkmağa, o sebeb olmakdadır. Buna karşılık, hünerleri, güzellikleri de vardır.<br />

– 931 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!