22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

42 — İKİNCİ CİLD, 81. ci MEKTÛB<br />

Bu mektûb Muhammed Murâda gönderilmiş olup, nasîhat vermekde ve vera’<br />

ile takvâyı övmekdedir:<br />

Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçip beğendiği kimselere selâm olsun! Kıymetli<br />

dostlarımın, dünyânın yaldızlı, süslü günâhlarına aldanmış olmasından korkuyorum.<br />

Bunların güzel ve tatlı görünüşlerine, çocuklar gibi kapılacaklarını düşünerek<br />

üzülüyorum. İblîs mel’ûnunun [ve insan şeytânlarının] dürtmesi ile, mubâhlardan<br />

şübhelilere, şübhelilerden harâmlara kaymalarından ve sâhibine karşı<br />

mahcûb ve utanacak hâle düşeceklerinden çok sıkılıyorum. Tevbe ve istiğfâr devâmlı<br />

olmak lâzımdır. Harâmları ve şübheli şeyleri, öldürücü zehr bilmelidir. Nazm:<br />

Sana söyliyecek sözüm hep şudur,<br />

ki, çocuksun ve ev çok süslüdür.<br />

Allahü teâlâ lutf ederek, kerem ederek, acıyarak, kullarına çok şeyleri mubâh etmiş,<br />

izn vermişdir. Rûhu hasta, kalbi bozuk olduğu için, mubâhlarla doymayıp, bitmez<br />

tükenmez mubâhları bırakarak, ahkâm-ı islâmiyyenin hudûdundan dışarı taşanlar,<br />

şübheli ve harâmlara uzananlar, ne kadar bedbaht ve zevallıdır. Ahkâm-ı islâmiyyenin<br />

hudûdunu gözetmek, buradan dışarı taşmamak lâzımdır. Âdet üzere, alışkanlık<br />

ile nemâz kılan ve oruc tutan çokdur. Fekat, ahkâm-ı islâmiyyenin hudûdunu<br />

gözeten, harâm ve şübhelilere düşmemeğe dikkat eden pek azdır. Doğru ve hâlis<br />

ibâdet edenleri, âdet üzere, bozuk ibâdet edenlerden ayıran fark, Allahü teâlânın<br />

emrlerini gözetmekdir. Çünki, nemâz ve orucun hâlisi de, bozuğu da görünüşde<br />

berâberdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Dîninizin<br />

direği, temeli vera’dır). Bir hadîs-i şerîfde, (Hiçbir şey vera’ gibi olamaz) buyurdu.<br />

[İbni Âbidîn, imâmlığın şartlarında buyuruyor ki, (Şübhelilerden sakınmağa,<br />

ya’nî şübhelilerden ittikâya (Vera’) denir. Harâmlardan sakınmağa, (Takvâ) denir.<br />

Şübheli olmak korkusu ile mubâhların çoğunu terk etmeğe de (Zühd) denir).<br />

(Hadîka) sonunda diyor ki, (Zemânımızda vera’ ve takvâ sâhibi olmak güçleşdi.<br />

Şimdi, kalbini ve dilini ve a’zâyı harâmlardan koruyan ve insanlara, hayvanlara haksız<br />

olarak zulm etmiyen ve ücretsiz olarak bir iş yapdırmıyan ve herkesin elindekini<br />

onun halâl mülkü bilen kimse, takvâ sâhibi olur. Bir kimsenin elindeki malın<br />

gasb edilmiş, çalınmış, fâiz [kumar, rüşvet], zulm, hıyânet ile alınmış harâm malın<br />

kendisi olduğu bilinmedikce, mallarını bu yollardan edinmekde olduğu bilinse dahî,<br />

elindeki bu malın onun halâl mülkü olduğunu kabûl etmek lâzımdır. Bunu verince,<br />

mülk-i habîs ise de, almak câiz olur. Verilenin harâm mal olduğu bilinirse,<br />

bunu ondan hiç bir sûretle almak câiz olmaz. Çeşidli kimselerden aldığı harâm malları<br />

birbirleri ile veyâ kendi halâl malı ile, yâhud kendinde emânet bulunan mallar<br />

ile karışdırırsa ve bunları birbirlerinden kolayca ayıramazsa, bu karışımlar, kendi<br />

mülkü olur. Bu karışımlara (mülk-i habîs) denir. Harâm malları ayırabilirse kendilerini,<br />

sâhiblerine veyâ bunların vârislerine vermesi, ayıramaz ise, tazmîn etmesi<br />

lâzım olur. Tazmîn etmek, kendi halâl zekât malından onların mislini, misline mâlik<br />

değilse, gasb etdiği gündeki kıymetini ödemekle olur. Tazmîn etmeden evvel,<br />

habîs malı kullanmak câiz olmadığı için, tam mülk değildir. <strong>Tam</strong> mülk olmayan malın<br />

zekâtı verilmez. Tazmînden sonra, habîs karışımı kullanması mubâh olur [Ve<br />

zekâtını vermesi lâzım olur. Sâhibini bildiği hâlde, tazmîn etmeden evvel kullanamaz<br />

ve sadaka ve hediyye veremez ve zekât nisâbına katması lâzım olmaz. Sâhiblerini,<br />

vârislerini bilmiyorsa, mâl-ı harâmın ve habîs karışımın hepsini sadaka<br />

vermesi vâcib olur. Sâhibi sonra zuhûr ederse, kendisine tazmîn etmesi de lâzım<br />

olur.]. Harâm malı, bey’, hediyye, kirâ, âriyyet, borc ödemek ve başka sûretlerle<br />

bir kimseye verirse, habîs malın kendisi olduğunu bilenin, bunu alması câiz olmaz.<br />

Sadaka olarak verdiği fakîr, harâm malı kendisine hediyye ederse, bunu kendisi<br />

de kullanabilir. Sâhibi bilinen habîs malı da, sadaka ve hibe olarak almak câiz ol-<br />

– 96 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!