22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

sı, hayâlin var sanmasıdır demişlerdi. Bu iki (mevhûm olmak) arasında çok fark<br />

vardır.<br />

Tekrâr bildirelim ki, nokta-i cevvâleden hâsıl olan, mevhûm dâire, bu noktanın<br />

hiçbir cihetinde değildir. Nokta, dâirenin cihetlerinin dışındadır. Bu dâirenin<br />

hepsini göz olarak düşünsek, noktayı cihetsiz görür. Çünki, ikisi arasında cihet bağlantısı<br />

yokdur. Cennetde de, insanın her yeri göz olsa, Allahü teâlâyı cihetsiz görür.<br />

Bunda inanılmıyacak birşey yokdur. Cennetde, mü’minlerin her yeri göz<br />

olup görecekdir. Cihetsiz olarak göreceklerdir. Dünyâda, Velîler, Allahü teâlânın<br />

ahlâkı ile ahlâklandıkları için, her yerleri göz gibi olur. Dünyâda görülmez ise de,<br />

görmüş gibi olurlar. Çünki, (Allahü teâlânın kendisi hep görür, hep işitir, hep bilir)<br />

buyurdular. Onunla ahlâklanmış olan da, böyle olur. Sıfatlarının herbiri de göz<br />

olup görür. Başka mü’minlere bu ni’met, inşâallahü teâlâ Cennetde ihsân edilecekdir.<br />

Bunda inanılmıyacak birşey yokdur. Herşeyin doğrusunu yalnız Allahü teâlâ<br />

bilir [ve dilediğine bildirir].<br />

41 — ÜÇÜNCÜ CİLD, 90. cı MEKTÛB<br />

Bu mektûb, Muhammed Hâşim-i Keşmîye “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” yazılmış<br />

olup, âriflerin, kalbleri ile Allahü teâlâyı nasıl gördükleri anlatılmakdadır:<br />

Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdiği kullarına<br />

selâm olsun!<br />

Süâl: Tesavvuf büyüklerinden ba’zıları, kalb gözleri ile, Allahü teâlâyı gördüklerini<br />

söylemişdir. Meselâ, Şeyh-ul’ârif “kuddise sirruh” [Şihâbüddîn Ömer Sühreverdî]<br />

(Avârif-ül-me’ârif) kitâbında, (Allahü teâlâ, kalb gözü ile müşâhede<br />

olunur) diyor. Hâlbuki, Ebû İshak Gülâbâdî “kuddise sirruh” Sôfiyye-i aliyyenin<br />

eskilerinden ve reîslerindendir. (Te’arrüf) ismindeki kitâbında diyor ki, (Büyüklerimiz,<br />

söz birliği ile dedi ki, dünyâda Allahü teâlâ, baş gözü ile de, kalb ile de görülemez.<br />

Ancak, kalbde bir yakîn, kanâ’at hâsıl olur). Bu iki sözün arasını bulmak<br />

nasıl olur?<br />

Cevâb: Bu mes’elede, bu fakîr, (Te’arrüf) kitâbının sözünü beğenmekdeyim. Bu<br />

dünyâda, kalblerin Allahü teâlâdan nasîbi, yakîn hâsıl olmakdan başka değildir.<br />

Buna, ister rü’yet desinler, ister müşâhede desinler. Kalb göremeyince, göz elbette<br />

göremez. Bu dünyâda gözün Allahü teâlâyı görmesi mümkin değildir. Kalbde<br />

hâsıl olan yakîn, Âlem-i misâlde, rü’yet şeklinde görülmekdedir. Çünki, Âlem-i misâlde<br />

her düşüncenin, her ma’nânın bir şekli vardır. Bu dünyâda, insana en iyi yakîn<br />

hâsıl eden şey, rü’yetdir. Kalbdeki yakîn de, âlem-i misâlde, rü’yet şeklinde görünüyor.<br />

Kalbde hâsıl olan yakîn, rü’yet şeklinde görüldüğü için, yakîn hâsıl olunan şey<br />

de (görünen şey) şeklinde oluyor. Sâlik, bu yakîni, âlem-i misâl aynasında görünce,<br />

âlem-i misâlin ayna olduğunu unutarak, sûreti [görünüşü] hakîkat [asl] sanıyor.<br />

Rü’yet hâsıl oldu diyor. Yakînin sûretini gördüğünü anlıyamıyor. Bu hâl, tesavvufcuların<br />

meşhûr olan hatâlarından biridir. Âlem-i misâldeki sûreti görmek kuvvetlenirse,<br />

sâlik, gözümle gördüm zan ediyor. Hâlbuki göz ile de, kalb ile de görülemez.<br />

Sôfiyye-i aliyyenin çoğu, böyle yanılarak, kalb ile gördük sanmışlardır.<br />

Süâl: Kalbde kendisine yakîn hâsıl olan şeyin âlem-i misâlde sûreti bulununca,<br />

Allahü teâlânın sûreti, görünüşü olmak lâzım gelmez mi?<br />

Cevâb: Allahü teâlânın misli yokdur. Fekat, misâli vardır dediler. Âlem-i misâlde<br />

sûret görünür dediler. Nitekim (Füsûs) kitâbının sâhibi [Muhyiddîn-i Arabî]<br />

“rahmetullahi aleyh” Cennetde görmeği de, âlem-i misâldeki sûret olacak demişdir.<br />

Âlem-i misâldeki sûret, Allahü teâlânın âlem-i misâldeki sûreti değildir. Kalbde<br />

yakîn hâsıl olan şeyin sûretidir. Kalbde yakîn hâsıl olan, keşf olan ise, Zât-ı ilâhî<br />

değildir. Zât-ı ilâhînin, nisbetleri, i’tibârlarıdır. Ârifin işi, Zât ile olunca, böyle<br />

– 927 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!