22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Bu ma’nâ ile, bu kelimeyi o kadar çok tekrâr ederler ki, hiçbir maksûdları kalmaz.<br />

Ondan başka birşey arzû edilmez. Böylece, başka ma’bûdumuz yokdur, sözleri doğru<br />

olur ve çeşidli ilâhlardan kurtulmuş olurlar. Ondan başka maksûd bırakmamak<br />

sûreti ile, Ondan başka ma’bûd bırakmamağa kavuşmak, îmânın kâmil olması için<br />

şartdır ve Evliyâya mahsûsdur. İnsanın, kendinde bulunan ma’bûdlarından kurtulmasına<br />

bağlıdır. Nefs, itmînâna kavuşmadıkca, bu derece ele geçmez. Nefsin itmînân<br />

bulması ise, Fenâ ve Bekânın temâmlanmasından sonradır. Parlak olan islâm<br />

dîninin, ışıklı se’âdet-i ebediyye yolunun esâsı, temeli, kolaylık, hafîflik ve kulları<br />

zahmetden, yorulmakdan kurtarmakdır. Çünki, insanlar, za’îf, nâzik yaratılmışdır.<br />

Bunun için, islâmiyyet diyor ki, bir kimse, maksadına kavuşmak için, Allah<br />

göstermesin islâmiyyetin dışına çıkarsa, [farzlardan birini bırakır, bir harâm işlerse,<br />

meselâ nemâzı, orucu bırakır veyâ içki içer, çıplak gezerse], bu maksûdu, onun<br />

ma’bûdu olur, ilâhı olur. Maksûdu için islâmiyyetin dışına çıkmazsa, onu ele geçirmek<br />

için, harâm işlemezse, islâmiyyet, o maksûdu red etmez, men etmez ve onu<br />

maksûd bilmez. Onun maksûdu yalnız Allahü teâlâdır ve Onun dînini gözetmekdir,<br />

der. O maksûda karşı, o kimsede, yaradılış îcâbı, bir arzû hâsıl olmuşdur. Fekat,<br />

bu arzûsu, islâmiyyete olan arzûsunun mikdârına yetişememişdir.<br />

Tesavvuf bilgileri îmânı kemâle ulaşdırdıklarından, burada Allahü teâlâdan başka<br />

maksûd olmamak lâzımdır. Çünki, başka maksûd olursa, ba’zan, nefsin yardımı<br />

ile, bunun arzûsu, Allahü teâlânın maksûd olmasını aşabilir. Onu ele geçirmek,<br />

Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak arzûsunu basdırarak, ebedî, sonsuz felâkete sebeb<br />

olabilir. Bunun için, îmânın kâmil olmasında, başka maksûdların kalmaması,<br />

mutlaka lâzımdır. Böylece, îmânın azalması veyâ sönmesi önlenmiş, emniyyete alınmış<br />

olur. Evet, ba’zı bahtiyârlar, ihtiyâr ve irâdelerinden kurtuldukdan sonra, bunlara<br />

yeniden irâde ve ihtiyâr verilir. İrâde-i cüz’iyyeleri kendilerinden gitdikden<br />

sonra, bunları, irâde-i külliye ile şereflendirirler.<br />

[Tesavvuf bilgileri îmânı kemâle ulaşdırır dedik. Tesavvuf, Muhammed aleyhisselâmın<br />

yolunda, izinde yürümek demekdir. Ya’nî, her sözünde, her işinde, herşeyde<br />

islâmiyyete yapışmakdır. Ne yazık ki, uzun zemândan beri birçok câhiller, fâsıklar,<br />

alçak maksadlarına kavuşmak için, büyük âlimlerimizin ismlerini, âlet olarak<br />

kullanıp, çeşidli ocaklar kurmuş, islâmiyyetin, dînin bozulmasına, yıkılmasına sebeb<br />

olmuşlardır. Hele son zemânlarda, bid’atler ve harâmlar az veyâ çok, bütün tekkeleri<br />

kaplamış, tarîkatcilik, islâmiyyeti yıkmak için en te’sîrli bir âlet hâlini almışdı.<br />

Tekkelere müzik sokuldu. Çalgı çalarak, tegannî ederek, dans ederek yapılan<br />

taşkınlıklara ibâdet denildi. (Dînî türk mûsikîsi) diye bid’atler uyduruldu. Bunların<br />

bid’at olduğu, Kâdî-zâdenin (Birgivî vasıyyetnâmesi) şerhinde uzun yazılıdır.<br />

Şeyh ve tarîkatcı olarak ortaya çıkan ba’zı kimselerin, ağızlarına ateş koyduklarını,<br />

ağızlarından alevler çıkdığını, bir yanağına bıçak, şiş sokarak öteki yanağından<br />

çıkdığını, sokak ortasına yatarak, üzerinden kamyon geçirildiği hâlde, kendilerine<br />

hiçbirşey olmadığını görenlerden işitiyoruz. Bunların kerâmet olduğunu söyliyorlar.<br />

Görenler de inanıyorlarmış. Allahü teâlâ bunların Mûsâ aleyhisselâm zemânında<br />

da bulunduğunu haber veriyor. Bunlara kerâmet değil, sihr diyor. Böyle,<br />

göz boyamaları, (Fetâvâ-yı hadîsiyye)nin yüzondokuzuncu sahîfesinde ve<br />

(Mektûbât)ın 266. cı mektûbu sonunda ve üçüncü cildinde uzun bildirilmiş, harâm<br />

olduklarına fetvâ verilmişdir. Bu büyücü, üfürükcü şeyhlerin, tarîkatcıların yalan<br />

sözleri, (Hadîka) ve (Berîka)da da uzun yazılıdır. Bunların din adamı değil, müslimânları<br />

aldatan şeytân oldukları acı acı bildirilmişdir. Bu gösterileri, din değildir.<br />

Dinsizlikdir. Avrupadaki, Japonyadaki kâfirler de, sahnelerde, sirklerde, bunlarınkinden<br />

dahâ acîb, dahâ garîb şeyler gösteriyorlar. İslâmiyyet, oyun, komedi,<br />

maskaralık, müzik dîni, sihrbazlık, canbazlık, hokkabazlık dîni değildir. İslâmiyyet,<br />

inanması, yapması, sakınması lâzım olan şeyleri, güzel ve çirkin huyları öğrenmek<br />

ve emrlere uymak, herkese iyilik yapmak dînidir. Şeyh-ul-islâm Ahmed ib-<br />

– 908 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!