22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ce olmak şerefinin üstünlüğe sebeb olması, birinci asrda, insanların en iyisinin sohbetine<br />

kavuşanlar içindir. Sonraki asrlarda böyle değildir. Dahâ sonraki asrda gelenler,<br />

önündeki asrlarda gelenlerden üstün olabilir. Hattâ aynı asrda bulunanlardan,<br />

sonraki, öncekinden [talebesi hocasından] ileri geçebilir. Allahü teâlâ, dil uzatanları,<br />

gaflet uykusundan uyandırsın! Bir müslimânı kabâhatli sanarak, dedikodu<br />

yapmak, söğmek, pek şenî’, çok çirkindir. Vehm ile, zan ile, bir müslimâna sapık<br />

demek, kâfir demek, inâdcılık, kincilik olur. Bu iftirâları yerinde olmadığı zemân,<br />

söyliyenler sapık ve kâfir olur. Böyle olduğunu hadîs-i şerîf bildirmekdedir.<br />

Sözümüze dönelim. Sâliklere dil uzatanların ikinci kısmını bildirelim. Bunlar,<br />

o derecelerde olduğunu söyliyen sâliklere kâfir ve sapık demez ise de, iki hâlden<br />

birisi olabilir: Ona yalancı derler. Bu da, bir müslimâna sû-i zan etmek olup harâmdır.<br />

Yok eğer, sözüne inanır ve o büyüklere müsâvî olmak da’vâsında olmadığını<br />

bilirler ise, dil uzatmalarına sebeb kalmaz. Onu niçin söğüp çekişdirirler? Doğru<br />

keşflere iyi ma’nâlar vermek lâzımdır. Doğru keşf sâhiblerini ayblamamalı, onlar<br />

için kötü, çirkin şeyler söylememelidir.<br />

Süâl: Dedikodu yapan bir kimse, (Sâlikin, fitne ve fesâda sebeb olacak hâlini açığa<br />

çıkarmasına ne lüzûm var?) derse:<br />

Cevâb: Tesavvuf büyükleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, böyle hâllerini<br />

çok bildirmişdir. Hattâ, âdet olmuşdur. Bu hâllerini, iyi niyyetlerle, doğru maksadlarla<br />

açığa vurmuşlardır. Buna sebeb, ba’zan, şübheli olan hâllerinin, doğru olup<br />

olmadığını anlamak için mürşidlerine bildirirler. Ba’zan da, tâlibleri, gençleri<br />

teşvîk için söylemişlerdir. Ba’zan da, şu veyâ bu, hiçbir sebeb olmıyarak, tarîkat<br />

serhoşluğu ile, ağzından kaçırır. Böyle hâlleri şöhret için, kendini beğendirmek için<br />

söyleyen yalancıdır. Böyle hâli varsa, kendine zarârdır, istidrâcdır.<br />

Süâl: Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve Velîler “aleyhimürrıdvân”,<br />

hep derd ve belâ içinde yaşadı. Hattâ (Belâlar, mihnetler, en çok Peygamberlere,<br />

sonra Evliyâya, sonra bunlara benziyenlere gelir) buyuruldu. Hâlbuki, Şûrâ<br />

sûresi, otuzuncu [30] âyetinde meâlen, (Size gelen belâlar, kabâhatlerinizin cezâsıdır)<br />

buyuruldu. Bu âyet-i kerîmeye göre, derdlerin çokluğu, günâhın çokluğunu<br />

gösterir. Peygamber ve Velî olmayanların, çok sıkıntı çekmesi îcâb eder. Dostlarına,<br />

neden derd, belâ veriyor? Düşmânları râhat ve ni’metler içinde, dostları mihnetler,<br />

belâlar içinde nasıl olur?<br />

Cevâb: Dünyâ, zevk için, lezzet için yaratılmadı. Âhıret, bunun için yaratılmışdır.<br />

Dünyâ ile âhıret, birbirinin zıddı, tersidir. Birini sevindirmek, ötekinin gücenmesine<br />

sebeb olur. Ya’nî, birinde zevk aramak, ötekinde elem çekmeğe sebeb olur.<br />

O hâlde, dünyâda ni’metleri, lezzetleri çok olanlar, [bunlara lâzım olan şükrü<br />

yapmazlarsa] âhıretde çok korkacak, çok acı çekecekdir. Bunun gibi, dünyâda [tehlükelerden<br />

sakındığı, çalışdığı hâlde] çok acı çeken mü’min, âhıretde çok lezzete<br />

kavuşacakdır. Dünyânın ömrü, âhıretin uzunluğu yanında, deniz yanında bir<br />

damla kadar bile değildir. Dahâ doğrusu, sonu olan, sonsuz ile ölçülebilir mi? Bunun<br />

için dostlarına merhamet ederek, sonsuz ni’metlere kavuşmaları için, dünyâda<br />

birkaç gün sıkıntı çekdiriyor. Düşmânlarına, hîle, istidrâc yaparak, biraz lezzet<br />

verip, çok elemlere sürüklüyor.<br />

Süâl: Fakîr olan kâfir, dünyâda da, âhıretde de sıkıntı çekiyor. Bunun dünyâda<br />

çekdiği sıkıntılar âhıretde lezzete kavuşmasına niçin sebeb olmıyacak?<br />

Cevâb: Kâfir, Allahü teâlânın düşmanıdır. Sonsuz azâb görmesi lâzımdır. Dünyâda,<br />

ona azâb yapmamak, kendi hâline bırakmak, ona iyilik, lezzet demekdir. Hattâ,<br />

bunun için hadîs-i şerîfde, (Dünyâ kâfirlerin Cennetidir) buyuruldu. Kâfirlerden<br />

bir kısmına, dünyâda azâb yapmamakla iyilik etdikleri gibi, ayrıca ni’metler,<br />

lezzetler de verirler. Bir kısmına ise, yalnız azâb yapmamak ile iyilik edip, ayrıca<br />

lezzetler vermezler. Bunların hep, hikmetleri, fâideli sebebleri vardır.<br />

– 517 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!