22.03.2018 Views

Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye - Huseyin Hilmi Isik - M. Siddik Gumus

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

mamış, ihtilâflar çoğalmış) diyor. Hâlbuki, zarûrî olarak ve icmâ’ ile bilinen inanılacak<br />

şeylerde, i’tikâd mes’elelerinde kıyâs yokdur. Böyle bilgilerde ictihâd<br />

edip yanılan kâfir olur. Zarûrî olarak ve icmâ’ ile bildirilmemiş olan îmân bilgilerinde<br />

ictihâd edip de yanılan, kâfir olmaz ise de, bid’at sâhibi olur. Sapık müslimân<br />

olur. Yapılacak işlerin, Kitâb ve sünnetde açık bildirilenlerinde de kıyâs olmaz. Buralarda<br />

ayrılık yapan, bu hoca gibi Ehl-i sünnetden ayrılanlardır.<br />

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında insanlar üçe ayrıldı: İnanmayıp<br />

Resûlullaha karşı gelenler (Kâfir) oldu. İnanmayıp inanmış gibi görünenlere (Münâfık)<br />

denildi. İnananlara (Eshâb) denildi. Eshâb-ı kirâmın inanışları hep aynı idi.<br />

Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkca bildirilmiş işleri yapmakda da, birbirlerine<br />

uygun idiler. Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açık bildirilmemiş birşeye<br />

inanmağı dînimiz emr etmemişdir. Fen bilgilerinin çoğu böyledir. Bunlardan akla<br />

uygun olanlara inanılır. Açıkca emr veyâ yasak edilmemiş işler ise, böyle değildir.<br />

Böyle işleri yapıp yapmamakda, açıkca bildirilenlere benzetilmelerini, Allahü<br />

teâlâ, derin âlimlere emr etmekdedir. Bu benzetmeyi yapabilecek derin âlimlere<br />

(Müctehid) denir. Bu benzetmek işine, (İctihâd) denir. Bir müctehidin ictihâd ederek<br />

elde etdiği bilgilerin hepsine, o müctehidin (Mezheb)i denir. Eshâb-ı kirâmın hepsi<br />

derin âlim, birer müctehid idiler. İslâmiyyet bilgilerinde, siyâset, idârecilik ve zemânlarının<br />

fen bilgilerinde ve tesavvuf ma’rifetlerinde birer deryâ idiler. Bu bilgilerinin<br />

hepsini, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek cemâlini görmekle<br />

ve kalblere işliyen, rûhları çeken sözlerini işitmekle, az zemânda edindiler. Herbirinin<br />

mezhebi vardı. Mezhebleri az veyâ çok farklı idi. Tâbi’înin ve Tebe’i tâbi’înin<br />

arasında da müctehidler vardı. Bu müctehidlerin ve Eshâb-ı kirâmın mezheblerinden<br />

yalnız dördü kitâblara geçip, dünyânın her yerine yayıldı. Diğerlerinin mezhebleri<br />

unutuldu. Bu dört mezhebin îmânları, Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm<br />

ecma’în” ortak olan îmânıdır. Bunun için, dördüne de (Ehl-i sünnet) denir. Îmânları<br />

arasında esâsda ayrılık yokdur. Birbirlerini din kardeşi bilirler. Birbirlerini severler.<br />

Birbirlerine uymıyan işlerini de, zarûret olunca, birbirlerini taklîd ederek yaparlar.<br />

Allahü teâlâ, mezheblerin böyle ayrı olmalarını istemişdir. Bu ayrılığın,<br />

Allahü teâlâ tarafından müslimânlara rahmet olduğunu, Peygamberimiz haber vermişdir.<br />

Çünki, dört mezheb arasındaki ufak tefek başkalıklar, müslimânların işlerini<br />

kolaylaşdırmakdadır. Her müslimân, vücûd yapısına, yaşadığı iklim şartlarına<br />

ve iş hayâtına göre, kendisine dahâ kolay gelen mezhebi seçer. İbâdetlerini ve her<br />

işini, bu mezhebin bildirdiğine göre yapar. Allahü teâlâ dileseydi, Kur’ân-ı kerîmde<br />

ve hadîs-i şerîflerde, herşey açıkca bildirilirdi. Böylece, mezhebler hâsıl olmazdı.<br />

Kıyâmete kadar, dünyânın her yerinde, her müslimânın tek bir nizâm, tek bir emr<br />

altında yaşamaları lâzım olurdu. Müslimânların hâlleri, yaşamaları güç olurdu.<br />

Eshâb-ı kirâmın hepsi öldükden sonra, yeni müslimân olanlardan bir kısmının<br />

îmânları bozuldu. Eshâb-ı kirâmın doğru îmânından ayrıldılar. (Dalâlet fırkaları)<br />

meydâna geldi. Bu bozuk fırkalara, (Bid’at fırkaları) veyâ (Mezhebsiz) denir. Bunlar,<br />

ma’nâları açıkca anlaşılamıyan nassları te’vîl ederek yanıldıkları için kâfir değildirler.<br />

Fekat, islâmiyyete zararları, kâfirlerin zararlarından çok oldu. Birbirleri<br />

ile ve Ehl-i sünnet ile çekişdiler. Harb etdiler. Çok müslimân kanı döküldü. Müslimânların<br />

yükselmelerini, ilerlemelerini baltaladılar. Mezhebsiz bid’at fırkalarını,<br />

Ehl-i sünnetin dört doğru mezhebi ile karışdırmamalıdır. Dört mezheb, birbirlerinin<br />

doğru yolda olduklarını söyler ve birbirlerini severler. Mezhebsiz fırkalar ise, müslimânları<br />

parçalamakdadırlar. Bugün, dört mezhebden başka Ehl-i sünnet yokdur.<br />

Bu dört mezhebin birleşdirilemiyeceğini, bir mezheb hâline getirilemiyeceğini, islâm<br />

âlimleri sözbirliği ile bildirmişlerdir. Allahü teâlâ, mezheblerin birleşdirilmesini<br />

değil, ayrı olmalarını istiyor. Böylece, islâm dînini kolaylaşdırıyor. Âl-i İmrân sûresinde,<br />

yüzüncü âyetinde meâlen, (Ey îmân edenler! Allahın dînine sarılınız. Birbirinizden<br />

ayrılmayınız!) buyurulmuşdur. Tefsîr sâhibleri, meselâ Ebüssü’ûd efendi<br />

– 464 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!